Dünden bugüne Erzurum'da eczacılık-1

İnsanoğlu yeryüzüne ayak bastığından beri  hastalıkların ve ölümün olmadığı bir dünya hayali ile yaşamaktadır

"İnsanın atası sayılan Hz. Adem'in yakalandığı ilk hastalık neydi, bu esnada  neler yaşadı,nasıl bir çözüm üretti ,ölümü nasıl algıladı... gibi ardı arkası gelmeyen soruların cevabını  bilmesek de insan oğlunun hastalıklara çare arayarak biraz daha dünya üzerinde kalmak veya ölümsüz olmak arzusunu bilmekteyiz.

İnsan oğlu  başlangıçta hastalıkları kötü ruhların bir etkisi olarak algıladı ve çareyi bu kötü ruhları kovma yeteneğine sahip olduğuna inandığı insanlarda (büyücü,şaman) aradı.

Etrafında olup biteni gözlemleyince zamanla  kainatı okumaya başladı ve tabiat eczanesini keşfetti. 

Acı içinde kıvranan bir kedinin yerdeki bir otu yemesiyle birlikte düzeldiğini, kabız olan leyleklerin ,ağızlarına aldıkları suyu makatlarına sıkarak kabızlıklarını giderdiklerini gözlemledi.

Hülasa, kainatın kendisine sunduğu şifa kaynaklarını deneme yanılma yoluyla  hastalıklara karşı çareler üretmeye başladı.

Bitkilerin bazı hastalıklara karşı iyi geldiği tecrübesinden sonra ilaç kavramı da  yavaş yavaş şekillendi.

Tarihi belgeler ,ilaçla ilgili bilgilerin MÖ 3000 yılına ait Sümer tabletlerinde olduğundan bahsetmektedir.

Mısır,Arap,Acem,Hint ve Çin medeniyetlerinde  ilaçlarla ilgili zengin bilgilerin olduğunu da yine tarihi kaynaklar ifade etmektedir.

İlaç için kullanılan bitkisel drogların artmasıyla birlikte,yeni  ilaçlar üretilmeye başlanmış bu süreçte drogların toplanması, gerekli işlemden geçirilmesi, satılması ve ilaç haline getirilmesiyle birlikte yeni sektörler ortaya çıkmıştır.

Hastalıkların tedavisinde kullanılan bitkisel ve hayvansal droglar "attar " ismi verilen  esnaflar tarafından hazırlanıp satılmaya başlanmış  böylelikle eczacılığın çekirdeği oluşturulmuştur.

Başlangıçta ilaç hazırlayan ve hastaya veren hekimlerin bu işi terk edip, sadece ilaç yazmalarıyla birlikte otçu veya attar denilen meslek grubuna olan ilgi artmıştır. Öyle ki Evliya Çelebi ,İstanbul'da 2000 attarın  bulunduğunu yazmaktadır.

XV Yüzyıla kadar hekimlerin inisiyatifinde bulunan ilaç yapım ve satım işleri Rönesans'la birlikte yol ayrımına girmiş bu aşamada tıp ve eczacılık kendi mecralarında akmaya başlamıştır.

Usta çırak ilişkileri ile sürdürülen eczacılık mesleği  1777 yılında Fransa'da açılan eczacılık okulu  ile birlikte  ilmi bir disiplin altına alınmıştır.

Türklerin eczacılıkla ilgi bilgilerinin Ata Yurtta başladığı bu konuda  Uygurların çeşitli ilaç terkipleri hazırladıkları bilinmektedir.

Selçuklular döneminde hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçlar hakkında "Eczacılığın  Babası" sayılan El Biruni ve İbn El Baytarın kitaplarından haberdar olmaktayız.

El Biruni ,eczacıyı (seydani-seydanani); "Basit drogların hangi türünün iyi olduğunu, ve bunlardan hangisinin üstün tutulması ve seçilmesinin gerektiğini öğrenmeyi ve tıp ilminin tanınmış kişileri tarafından ortaya konulup herkesçe kabul edilmiş bulunan terkipleri en geçerli metot ve teknikleri kullanarak, en iyi şekilde hazırlamayı kendine sanat etmiş kişi" diye tarif etmektedir. (Baytop,1985)

Anadolu'da ilk eczaneler Selçuklular döneminde kurulan şifahanelerde açılmıştır.

Bu şifahanelerden biriside Erzurum'un Pasin kasabasında bulunan Toprak Tekkesi'ndeki mecnunların tedavi ve terbiye edildikleri  ErzurumDaruşşifas'ıdır.(Ünver,2014)

Osmanlı döneminde usta çırak ilişkileri ile sürdürülen eczacılık mesleği gayri müslimlerin elinde olduğundan bu konuda Müslümanların fazla bir rollerinin olmadığı görülmektedir.

Gayrimüslim eczane sahiplerinin Müslüman çırak almamaları şeklindeki tercihleri ile Müslüman ailelerin çocuklarını bir sanat öğrenmek için gayrimüslimlerin yanına vermemeleri şeklindeki tutumları eczacılık sektörünün uzun yıllar gayri Müslimlerin tekelinde kalmasına yol açmıştır.

Erzurum Öksüzler Yurdu Eczacılık Kursu

Bu gidişat eczacılık mektebinin açılmasıyla birlikte azalmış ve Cumhuriyet'in kazanımları
sayesinde tamamen ortadan kalkmıştır.

Osmanlı imparatorluğunda ilk eczacılık öğretimi 14 Mayıs 1839 tarihinde Sultan II.Mahmut tarafından Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şahane bünyesinde açılan "Eczacı Sınıfı" ile başlamıştır.

Bu sınıf,1908 yılında İstanbul Darülfünunu kurulduktan sonra Eczacı Mekteb-i Alisi"ne dönüştürülmüş ve aynı yıl kurulan Dişçi Mekteb-i Alisi ile birleştirilerek  "Darülfünun-i Osmani Eczacı ve Dişçi Mekteb-i Alisi" adı altında eğitime devam etmiştir.(Baytop,1985)

1933 Üniversite Reformu'ndan  sonra ise Eczacı Mektebi, Tıp Fakültesi'nden ayrılarak Fen Fakültesi'ne bağlanmıştır.

 1938 yılında  öğretim süresi 3 yıldan 4 yıla çıkarılan Eczacı Mektebi 1944 yılında tekrar Tıp Fakültesine bağlanarak "Eczacı Okulu"  ismini almıştır.

Mesleğin bağımsız olarak yoluna devam etmesi gereğine inanan eczacı okulu hocalarının girişimleriyle 15 Ocak 1962 tarihinde İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi resmen kurulmuş olup fakülte 4 Kasım 1963 yılında öğretime başlamıştır. 

DEVAM EDECEK..
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.