Mesleğe yeni başlayan her muhabir soluğu mutlaka Emniyet’te alır. Yazılı olmayan kural gibidir... Teşkilatın havasını ciğerlerine çekmeyen gazeteci yoktur. Kimileri için polis muhabirliği bir yaşam tarzına dönüşür. Telsizle yatar, telsizle kalkarsınız... Haberi kapabilmek için Emniyet Müdürü’nden bekçisine kadar herkesle iyi geçinmek ve en önemlisi güven vermek durumundasınızdır.
Emniyet bambaşka bir kurumdur. Ne Tapu Müdürlüğü’ne benzer ne de başka bir kuruma... Farklı kentlerden gelen personelin oluşturduğu kadrosuyla kozmopolit bir yapısı vardır. Askeriye kadar olmasa da disiplin burada da ön plandadır. Emir komuta zinciri takır takır işler. Mesai mefhumu gözetmeksizin halkın can ve mal güvenliğini kendilerini hiçe sayarak korumaya çalışılırlar.
Gazetecilik kadar nankör bir meslektir polislik... Çoğu zaman bir ‘aferin’, bile çok görülür bu teşkilatın çalışanlarına... Üstlerinden ‘teşekkür ederim, eline sağlık’ kelimelerini duyabilmek için yırtınır, dururlar ama nafile...
Her nedense birçok kurumda yöneticiler, personelin moral ve motivasyonunu sallamaz... Ta ki tahtlarının sallanmaya başladığını hissedinceye kadar... Tabi o saatten sonra da iş işten geçer... Ancak Emniyet’te personel için moral çok önemlidir. Öyle ki, ay sonunu getiremedikleri maaştan daha önemlidir.
Üst düzeydekiler hariç sabah 8, akşam 5 yapamayan o memurların ‘gık’ı çıkmaz... Evinde bekleyen eşi, çocuğu varmış kimsenin de umurunda olmaz... Ama olmalı... Huzuru sağlayanlara huzur verilmeli. Zamanında görmüştük, aksi takdirde teşkilattaki huzursuzluk, istenmeyen sonuçlar doğurur.
Son günlerde bir takım dedikodular ayyuka çıkmış durumda. Söylentiler dışında bir grup ya da sadece bir polis memurunun gazete ve ajansların bürolarına gönderdiği isimsiz bir e-mail hayli can sıkıcı. Mesajın içeriğine fazla girmeye gerek yok!
Ama, “Sizlere bir çözüm ümidiyle” diye başlayan yazıyı kaleme alan kişinin belli ki canı çok yanmış!
“Aşağılanan, hakarete uğrayan personel adına bu maili gönderiyorum...” diyor ve ‘üst’ünden gördüğü muameleye isyan, feryat ediyor:
“Her ne yaptıysak iletişim kuramadık...
Personelin sabır taşı çatlamak üzere...
Bizler çocukluk ve gençlik yaşlarını çoktan geride bırakmış, onurlu bir teşkilatın gururlu personeliyiz. Görevlerimizi yaparken insanlar öyle istediği için değil, en iyisi olması gerektiği için elimizden gelen gayreti göstererek yapıyoruz. Hepimizin bir ailesi var ve bizler mutluluğumuzdan, sağlığımızdan, gayretimizden, motivasyonumuzdan olmak istemiyoruz. Buna kimsenin hakkı yok...”
Evet... İsyanın mektubu böyle sürüp gidiyor...
Makamı, rütbesi her ne olursa olsun böyle birşeye hiç kimsenin hakkı olamaz. Malesef bu tarz yöneticiler hala birçok kurumda barınabiliyorlar.
Hepsinin ortak özellikleridir...
Kişisel egolarını personel üzerinde tatmin etmeye çalışırlar. Psikolojik şiddet ve baskıyla iş yaptırır, başarının gerçek mimarı olduklarını zannederler. Hakaret ve aşağılamak onların vazgeçemediği, ellerinden düşürmedikleri en büyük silahlarıdır. Dilleri de vardır, dilcekleri de...
Her biri dinozor çağının kırıtınlarıdır...
Emniyet’imizde bu tür şeylerin yaşanabileceğine ihtimal bile vermek istemiyorum... Umarım bir ‘yanlış anlama’ vardır. Çünkü kritik ve hassas bir dönemden geçen Erzurum’da, hele ki Emniyet gibi bir kurumda ‘kriz’ yaşanmasını istemeyiz.