Erzincan Kapısı...-3-

Yeşilkentlerin binasından Vani Efendi’ye doğru; Asya Paşa’nın ve Müceldililerin evleri, Fizo Babagilin konak, Doğu Emniyet’in binası, Polis Hüsnü’nün evi bulunurdu.

Yeşilkent Fırını’nın bitişiğinde Sait Çiğdem ve Şahbender Ünal’ın işlettiği şarküteri, bugünkü cep marketler gibiydi.

Osman Oluroğulları (Kel Osman) ve ortağı Zakir’in İstanbul Kasabı, Erzurum’un en gözde kasaplarından sayılırdı.

Söylenenlere göre çarşının en şakacısı da Zakir Emi imiş.

Kasap dükkânını bir müddet Ahmet Oluroğulları işletti, onun genç yaşta vefatından sonra, dükkân asker malzemesi satan bir işletmeye dönüşmüş durumda.

Kışın sert geçtiği Erzurum’da, bazı meslekleri yapmak bir hayli zor ve meşakkatlidir.

Kasaplar etler bozulmasın diye soba kullanmazlar, dükkânın alt zemini de beton olur, kasap’ın sabahtan akşama kadar bu atmosferde çalışması, herkesin yapacağı bir iş değildir.

Camları buz tutmuş dükkânda paltosuyla çalışan Ahmet’in, bu soğuğa nasıl direnç gösterdiğine hâlâ şaşarım.

İstanbul Kasabı’nın önünde tablacılık yapan Hakkı Özdemir ile Kasap Ahmet, soğuğun kahrını çeken iki arkadaşlardı.

Tablacı Hakkı mevsimine göre sebze ve meyve satardı, kışın saatlerce karın soğuğun altında rızkını çıkarır, Bağ-Kur primlerini öderdi, şimdi; Bağ-Kur’dan hak ettiği emekli maaşıyla geçimini sağlamaya çalışıyor.

Bal, sucuk, kavurma, yufka, kadayıf, süt ve süt ürünlerinin en kalitelisini satan Sadullah Akdağ da Erzincan Kapı’sının en canlı ticarethanesi olan Akdağ’ı çalıştırırdı.

Tezgâhı başında tebessümle müşterilerini karşılayan Sadullah Akdağ kravat takmayı da ihmal etmezdi.

Cemal Ağa’nın oğulları Binali ve Yaşar’ın işlettikleri dükkânlarının yerinde, bugün ailenin genç nesli çalıştırdıkları marketleriyle büyük marketlere karşı direnmeye çalışıyorlar.

Karadenizli Mustafa Bey’in oğlu Hüseyin tarafından işletilen Aydın Pazarı, züccaciye ve hırdavat açısından oldukça zengin çeşide sahipti.

Çarşının belki de en eski dükkânlarından olan Uğurlu Gıda’nın sahibi Servet Kuzu, Erzincan Kapısı’nın en sempatik esnafları arasında sayılırdı.

Tekne içerisindeki çorbalık yoğurdu tahta kaşıkla satması, görülmeğe değerdi.

Servet Emi paltosunun üzerine taktığı peştamalı ile çalışır, etrafına şaka yapmaktan geri kalmazdı, dükkânın en güzel aksesuarı ise yukarıdan asılı yumurta zembiliydi.

“Zemheri ayında gül isteyenler” misali, Servet Emi’de kışın hastalar arzu eder diye dükkânında bir miktar yaz meyveleri bulundururdu.

Bir gün çok şık giyimli, fötr şapkalı bir beyefendi, Servet Emi’ den yarım kilo üvez ister, üvezi tartan Servet Emi terazinin kefesindeki üvezi huniye aktarır, üvezin torbaya konulmasını bekleyen müşteri, Servet Eminin “Bey paltonun cebini açar mısın” sözüyle şaşkına döner, bu yaşanan olay güzel bir hatıra olarak çarşıda hep anlatılır.

Şu anda asırlık tezgâhın başında Servet Kuzu’nun oğlu Hacı Canip, çarkı çevirmeğe gayret ediyor.

Bakkal Mustafa Alkan, Lokantacı Vahap, sert mizacı ile tanınan Bakkal Deli Yaşar, siyah ata binip gezmesi ile anlatılan Genç Ağa, kapısının önünde yün eğiren Bakkal Laz Dayı, Bakkal Hacı Zeki Çiğdem, Horozoğlu Bakkaliyesi’nin sahibi Karadenizli Muharrem, yine Karadeniz kökenli Şükrü Şimşek, yağ, peynir satan Fehmi Babalık çarşının hatırlanan esnaflarıydılar.

Çarşının sektörünü değiştirmeyen dükkânlarından olan Metin Ticaret, nalburiye ve cam üzerine çalışmasına devam ediyor.

Bakkal Kürt Necmettin, Karadenizli Osman Top ve Paşa Ezber’de, esnaflık kültürü ile bir arada yaşamanın örneklerini bugünlere hatırlatan esnaflar arasındaydılar.

Bakkal dükkânlarını, sonraları Teyp, Radyo ve Kırtasiye satan işyerine döndüren İyigörenler de, Erzincan Çarşısı’nın bilinen esnaflarıydılar.

Zabıta Karakolu’nun karşısında Tenekeci İhsan Çeyrek, Berber Eyüp, Kolukısaların yüksek kahvehanesi, minibüs simsarı Sadrettin, Mahbupların nenenin evi ve nalıncı Dülger Muharrem ile devam eden çarşı, eskiden Jandarma Süvari Bölüğü olan Gez Apartmanı ve Gez Hamamı’na kadar uzanırdı.

Çarşının hamalları arasında 60 kg’lık yağları küfesinde taşıyan Kata Lütfü, meczup mizaçlı hoş bir adam olarak biliniyor, Halis ve kardeşi Halit Emiler de çarşının alın teri ile ekmek kavgası yapan hamalları arasında rahmetle anılıyorlar.

Kendisine bağlanmak istenen 65 yaş maaşını helâl olmaz diye kabul etmeyen Halis Emi’nin, Dere Mahallesi’ndeki Hurşit’in Hanı’nda garip bir halde öldüğü hüzünle anlatılır.

Bu arada sırtında cakkılla su taşıyan Sucu Naim Emi de, çarşının olduğu kadar Erzurum’un da en sempatik simasıydı.

Murat Paşa Camii’nde müezzinlikte yapan Naim Emi, kamburlaşmış sırtı gibi yılların yüküne dayanamayıp, eğilmiş Cakkıl’ı ile iki teneke suyu itfaiye arazözü gibi taşırdı.

Komşular ufak tefek alışverişleri için küçük çocukları çarşıya gönderirlerdi; elimize biraz para verip “Ana gurban, Eze gurban tez Erzincan Kapı’dan şunu al da getir” derler, biz de verilen görevi anında yerine getirmek için çarşıya koşardık, bu yüzden esnafın çoğunu tanırdık, onlar da bizim hangi aileye mensup olduklarımızı bilirdiler.

Komşuların siparişlerini; çamaşırları beyazlatmak için kullanılan çivit, gazyağı, ispirto, gazocağı iğnesi, ekmek, tığ, iplik gibi şeyler oluştururdu.

Cumhuriyet İlkokulu’nda okuduğumuz dönemlerde, kitap hariç çoğu kırtasiye malzemelerini çarşıdaki bakkallardan temin ederdik.

Sarı renkli saman kâğıdından yapılmış defterlerden bir tane hatıra olarak saklamadığıma hâlâ pişmanlık duyarım.

Erzincan Çarşısı’nın kapısını eskisi gibi müşteriler fazla çalmıyor, eski canlılıktan ve neşeden eser yok, esnafın çoğu şehri terk etmiş, kalanlar da başka sektörlerde şanslarını zorluyorlar.

Çarşının üç beş eski esnafı geçmişi hatıralarında yaşatmaya çalışıyorlar, zembillerde ve filelerde yapılan alışverişleri özlüyorlar, çevreyi kirleten naylon poşetleri bir türlü sevememişler.

Konuşmalarında: “Zembil, içindekini sen bil; File, içindekini herkes bile” sözünü hatırlatmadan da edemiyorlar.

Sabah namazının peşine besmele ile dükkânını açan ve kapısının önünü süpürüp sularken komşularıyla hararetli siyasi yorumlar yapan ve şakalaşan esnaftan, geriye fazla bir şey kalmamış.

Yalnız; bir Ramazan gününde çarşıya iftarlık almak için gelen hayat kadınlarının, birkaç cahil tarafından kendilerine yöneltilen incitici sözleri karşısında “Biz inkâr edicilerden değiliz, ancak günahkârız, Allah’ın tövbe kapısının bizler için de açık olduğunu biliyoruz.” şeklindeki cevapları, geriye kalanlar arasında unutulmayan bir mesaj olarak hep hatırlanmaktadır.

        Çarşıda asker malzemesi satan dükkânların çokluğu fark ediliyor, eski müşterilerini büyük marketlere kaptıran çarşı esnafı, artık asker yolu gözler olmuş.

Egemenler dünyasının ruhsuz çarkları acımasızca dönerken, Erzincan Kapı’nın esnafları zorda olsa geçim çarklarını döndürmeye gayret ediyorlar.

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.
  • Yakup koptaş 10 Mart 2022 23:26

    Geçmişte yaşanan çarşı pazar ve insan ilişkilerini bizlere doyumsuz sunumuyla anlatan Sayın H. Erdal abimize şükanlarımı sunar, ERZURUM u dinlemeye devam...