Erzurum seçim yolunda

Ekim ayı sevimsiz bir merhabayla geldi. Gökyüzüne özensizce sıvanmış balçık gibi duran bulutları, şehrin üzerine kapatılmış isli kapağa ya da kirli bir örtüye benzetmek için imge dünyasının sınırlarını zorlamaya gerek yok!

Her zaman birilerinin gölgesi altında yaşamaya alışkın olan birçok insan, bu güneşsizliğin farkında olmadan güne başlarken gözlerine karaladıkları düşünceleri gizlemeye çalışsalar da birkaç sözceyi anlamak her zaman olanaklıdır.

Sabahın erken saatlerinde şehrin merkezine doğru ağır aksak ilerleyen otobüslere, minibüslere tıkıştırılmış olanlar, o arabayı kullanan kişinin zevkinine göre müzik dinleyerek inecekleri durağa ulaşmayı beklerler. 

Nedense bu coğrafyada yaşayanların çoğu hüzün yüklüdür. Ve de bu yükü taşırken sanki huzur buluyorlar!

Kısa yaşamlarında haftanın her iş günü yapmak zorunda oldukları bu kısa yolculuklarında bulundukları toplu taşıt aracında dinledikleri efkârlı şarkı ve türkülerle sanki her biri başka biri oluyor.

Radyodan yayılan bir şarkıyı kutsal bir metinmiş gibi sesizce dinleyenlerden kimi gençliğine dönüyor, kimi de giden sevgilinin silinmeyen anısını yaşıyor belki de!

Henüz güne başlarken, "Akşam oldu, hüzünlendim ben yine," şarkısıyla sabah sabah akşamı yaşamaya başlayan adamın; ya da bir an önce günü bitirip, akşam eve döneceğini düşleyen kadının gözlerinden süzülen duyguları anlamak mümkün!

Türkü Paşa'dan "Dün gece yar hanesinde yastığım bir taş idi," türküsünü dinlerken dün gecenin mutluluğunu yeniden yaşayan birini görebilirsiniz; veya bu türküyü yaşamak için geceyi bekleyen bir ergenin hevesine şahit olabilirsiniz!

Bu arada haber saatine denk geldiyseniz, istemeseniz de dinlersiniz.
"Rusya Hazar Denizi'nden ateşlediği füzelerle Suriye'deki muhalifleri vurdu. (Hazar nere, Suriye nere diye kaç kişi düşünür acaba!)  Yine acı bir haber, üç asker, iki pois şehit oldu? Falanca parti asgari ücreti şu kadar yapacağını söyledi...  Dolar yükselmeye devam ediyor... İşsizlik oranı zirve yaptı..."

Bunu dinleyenlerden birkaç kişi mutlaka "sırası mıydı şimdi haberlerin," diye düşünebilir. Çünkü birden düşten gerçeğe dönülmüştür.

Suriye politikasının başımıza bela olduğunu, ülkede can veren yiğitlerin bulunduğunu, aldığı üç kuruşun bir halta yaramadığını ve  bir halta yaramayan maaşının birden nasıl eksildiğini anlar!
Anlar da ne yapar ki!

Başını omuzlarına gömerek belki de "ben yokum," der!
Aslında ne kadar çok olduklarını bilmezler!

Şair ve sözbilimci Ali Püsküllüoğlu metaforu canlı ve cansız olarak ikiye ayırır.
Taş, cansız metafordur. Katı, duygusuz...
Canlı metaforlar ise; mesela keçi, inatçı...
Koyun, güdülen...
Akbaba, çıkarı için maddi ve manevi olarak başkalarını sömüren...
Tilki, kurnaz...

Daha çok sayılabilir ve bunlar üreyerek cinsini devam ettirmekteler.
Ancak bir tür daha vardır metafor olarak kullanabileceğimiz. 
Öldüğü halde hâlen yaşayan bir tür.
Brütüs, ihanet!..

Taş yürekli olmadan, keçi gibi inat etmeden gerçekleri kabul ederek, koyun gibi güdülmeden, tilkilere ve akbabalara, insan gibi karşı durmak gerekir! 
Tabi Brütüsleri unutmadan!

Ekim ayı sevimsiz bir merhabayla geldi. 
 Önümüzdeki birkaç ay  bazı günler güneşi görmeyerek güne başlayacağız; ama bileceğiz ki güneş var ve bulutların ardında da aydınlatır.

Ve de unuttuğumuz bir şarkı daha var.
"Hayat bayram olsa, insanlar el ele tutuşsa, birlik olsa..." 


Erzurum'un seçim yolundaki yolcuları da umarız düşleri yaşatan şarkılardan uyanır da gerçeğe döner.

Yoksa bu yolculukta başkasının sevdiği ve seçtiği şarkıları dinlemeye  devam mı edecek,  göreceğiz!
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.
  • Seyfullah Hızarcı 01 Ocak 1970 02:00

    Bu ne duygusallık.Bı ne duman.Mahallede yangın mı var.