Mehmet Güney hadi minyatür kaleye!

Sordum ki, “Mehmet Güney sana balans ayarını kim verdi?”

Ohoo… Semih Saygıner’in Bo sahnedeki ilk Stand Up lansmanına katılamadığını bile yazmış!

Sen ne kadar rahatsız olmuşsun öyle Mehmet Güney!

Sadece sen değil, Erol ağabeyin de çok rahatsız olmuş. Mecbur kaldığı bir takım ittifaklar nedeniyle duyduğuma göre tansiyon sorunu başlamış.

Hele hele Van, Bitlis, Hakkâri turlarından sonra iyice çaptan düşmüş.

Neyse bu sonraki mesele…

Hadi o dediğin ‘minyatür kale maçı’ yapalım. Nerede oynamak istersin? (Ama önce şunu bil ben senin ‘kardeşin’ değilim!)

Bir ilk yapalım ‘minyatür kaleyi’ yazının üzerinden oynayalım.

Önce geçmişsin defansa;

“Sanırım benim kalemimin beynimle, böbreğimle, kalbimle sürekli kısa devre yapması o günlerden kalma.”

Kısa devre olduğu belli, bunu anladık!

Sonra açılmışsın kanatlara…

“Ben hiçbir zaman fanatik olmadım. Birilerinin adamı, amcası, dayısı da olmadım. Anlayacağın körü körüne saplantılı yazılar kaleme almadım. Daha da önemlisi, doğru bildiğimi okuyup, vicdanımı dinledim.”

Hani o ‘arşivime eksik bakmışsın’ demişsin ya saplantılı yazılarını bulmak zor olmadı.

Sonra başladın orta sahada top çevirmeye…

“Yanımda bir arkadaşım, randevu saatinden 1 saat önce Bağdat caddesindeyiz. O sıra Türkiye Kayak Federasyonu Başkanlığı için aday kim belli değil. Randevu saati geldi, buluşma yeri cafede karşılaştık, tanışmış olduk. Ali bey dedi ki; Mehmet bey, bu günlere gelmemizde senin çok emeğin oldu, hem tanışmak, hem de sana aday konusunda bilgi vermek istedim. Benim adayım Erol Yarar’dır. Dedim ki; kimdir Erol Yarar! Dedi ki; Müsiad eski başkanı, sanayici iş adamı.”

Geç bu tarih derslerini… Bu da olmadı! Orta sahada da yoksun.

Aldık mı seni forvete…

“Sen mahalli haberler yazarken, “…! “

Ben iki kitap yazdım.

“Gsgm İmparatorluğunun Çöküşü I ve II“

Özer Ayık Bey ve federasyon yönetimi hakkında, kitapta yer alan sayfalar yüzünden gecenin bir yarısı gözaltına alındım.

Nezarette sabahladım.

Önce savcıya, sonra hakime ifade verdim.

Şu sıralar madrabazlık peşinde olup, kulis yapanlar kıçını devirmiş yatarken, Ankara büyük adliyede yargılandım ve beraat ettim.”

Atara atar, gidere gider üslupları… Gol arayışları…

Tabi bunu yaparken, o Erol ağabeyin gibi tepeden bakmalar, küçümsemeler…

“Sevgili Onur;

Senin ne işin olur kayakla, kayak camiasıyla?!

Otur güzel güzel Erzurum yerel haberlerini yap…

Bak bu seçim bittiğinde seni arayanların birinden bile selam alamazsın!

Diyelim ki; köşe yazını hakaret olarak algıladım ve seni savcılığa şikâyet ettim ki; bunu yapmayacağım. İnan arkanda, yanında bir kişi bulamazsın.”

Eee… Hani gol? Sen böyle mi minyatür kale yapıyorsun?

İşimiz var senle…

Al bir atak daha yaptın!

“Cevabi yazım direkt sana değil, senin üzerinden o dangalağa gitmiş olsun.

1/ Benim üzerimden sana prim yazılmaz!

2/ En fazla okur sayın bugün için 200, bilemedin 300’e yaklaşmıştır.

3/ Bana balans ayarı verecek adam daha anasından doğmadı. Bunu sana yazdıran, önce az içip gönye de durmayı başarsın!”

Mehmet Güney, sen böyle beylik laflar ederken, geldik mi uzatmalara… Hala gol yok!

Anlaşıldı sen top oynamayı bilmiyorsun.

Geç kaleye! Seni bir de kalede deneyelim.

Yazık ki beni kendinle karıştırdın.

Beni tanımadığın belli… Kullan ‘sosyal ilişkilerini’ (!) federasyonda sor beni!

Ya da bir zahmet ‘Google’a Onur Sağsöz yaz.

Sen SGM koridorlarında, federasyon kapılarında ne amaçla yazdığın kitaplarına finansman ararken, ben rüyanda görsen ‘karabasan çöktü’ diyeceğin sahalarda gazetecilik yapıyordum.

Sen internet sitelerinde klavye kahramanlığı yaparken, ben sahada kurşun ve bomba sesleri arasında deklanşöre basıyordum…

Sen SGM ve federasyonlar hakkında atıp tutarken, ben karda, buzda, ringde, minderde haber yapıyordum.

Kitap, köşe falan yazabilirsin üzgünüm ki; gazeteci olamamışsın. Olsaydın gazetecinin yereli, ulusalı olmayacağını bilirdin ve böyle küçümsemezdin. Öyle ki, “Köşe yazını hakaret olarak algıladım ve seni savcılığa şikâyet ettim ki; bunu yapmayacağım” gibi bir ifade kullanmazdın!

Zaten ben de günlerdir titriyordum ‘acaba beni mahkemeye verir mi?’ diye.

Ayrıca sormuşsun, “Senin ne işin olur kayakla, kayak camiasıyla?!”

Şaka mı yaptın anlamadım. Ben kayağın başkentinde doğdum, büyüdüm!

Sen Kayak Federasyonu kapısının önünde kayağı öğrenmiş, camiayı tanımış olabilirsin buna sözüm yok! Ama ben senin o tanıdıklarının ata, dedeleriyle Ejder’in zirvesinden iniyordum.

Hadi gel sezonda ulaşım ve konaklaman benden… Seni Palandöken’de misafir edeceğim.

Bakalım o “Sen sonunu yakalamışsın, dört sezon üç yüz bölüm” diye atıp tuttuğun ve bu camiayla ilgili kestiğin ahkâmlar kadar kayakta da yetenekli misin?

Eğer değilsen, sana kayağın kalbinde öyle bir ders veririm ki olimpiyatlarda derece yaparsın!

Ha bir de çok ayıp, ‘Bunu sana yazdıran’ falan… Ama yok senin için ayıp değil!

Beni kendinle karıştırdın dedim ya. Evet, senin için ayıp falan değil. Böyle demeye ve düşünmeye devam et! Ayrıca bak yaşını, başını almışsın o ‘dangalak’ dediğin kimse, git derdini ona anlat. Benim üzerimden mektup yollama…

Ama bak bir konuda anlaşıyoruz! Ben de herkese cevabi yazı yazmam.

Şimdi sen keyfini sür…

Gol mü? Ya git Allah aşkına…

Kalkmış hem ‘minyatür’ kale yapalım diyorsun hem de oynamayı bilmiyorsun!

Daha okurken, elin ayağın titriyor.

Ben sana gol mü atarım!

Ben bu maçtan sıkıldım. Sen gel, sezonda kayalım!
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.