Onlara bar öğrettim...

(Bir varmış, bir yokmuş, bir ÇIRÇIR Mahallesi varmış)

Resul POLAT  : (Hoca Resul) Öğretmen
Yaşar KILDACI: (Papaz Yaşar-Kerpeten Yaşar) Tekelde memur
Kadir ÇAVAŞ: (Fısı Kadir-Göbek Kadir-Baba Kadir) (kendi kendine taktığı lakap)Yoncalık taksi durağında taksici.
Faruk KOMUR: İstasyonun altında kömür deposu sahibi.
Cevdet POLAT: Ziraat bankasında memur.
Fahrettin TORUMTAŞ: (Faho) Köy hizmetlerinde işçi.
Murat ÇAVAŞ: Yoncalık taksi durağında taksici
Adnan GÜNEŞ: Araştırma hastahanesinde memur
Alaattin DALGÖVDE: (Zımba Elo) ESKİ de ustabaşı
Sebahattin YILMAZ:TRT Erzurum radyosunda memur
Yaşar DALDAGÜL: Araştırma Hastahanesinde memur
Seçuk OGUŞ:   TRT Erzurum radyosunda memur
Salih......:  Telekom da memur
Yaşar........: Dedeman otelinde güvenlik müdürü
Ercan........: (Kötü Ercan) Emniyette memur
Erdal.........: (Tatar Erdal) Koçonun yerinde garson
.....
İkibin yılının başıydı.Onları Yahya Kemal Ortaokulu'nda beraber çalıştığım Resul Polat hoca vasıtasıyla tanımıştım. Bar öğrenme isteklerini öğrenince hayret ettim. Çünkü hemen hepsi 30 yaş üzeri evli barklı, çoluk çocuk sahibi insanlardı. Üstelik bunun çok zor olacağını tahmin ettiğimden, gönülsüz olsam da hatır için kabul etmiştim;ama hemen hemen firesiz ve aksatmadan çalışmalara devam ettiler ve iki ay gibi kısa bir sürede dört Bar öğrendiler.

Çalışmalarda en çok zorlanan, terleyen, tıslayan Kadir'di. Yüz kilonun üzerinde, kocaman göbeği ve iri gövdesiyle çöküp kalkarken diziyi bozuyordu. Herkes ona takılıyor, çaktırmadan hata yapması için uğraşıyorlardı. Bu durum Kadir'in çok zoruna gidiyordu. Çalışma arasında ilkokul öğrencileri gibi parmak kaldırarak arkadaşlarını bana şikayet ediyor, ben de çok ciddi bir şekilde''Kadir bey bunu çalışmadan sonra konuşalım''diyordum. Herkes dört bar oynarken o birinci barı oynuyor, ikinci barda dinleniyor, üçüncü barda tekrar katılıyordu. Bu seferde arkadaşları onu bana şikayet ediyorlardı.''Bak hocam Kadir oturuyor, ona ceza yok mu''diyorlardı. Ben,onlara da aynı cevabı veriyordum''Bunu çalışmadan sonra konuşalım!'' Bu cevabıma Kadir o kadar memnun oluyor ki, yüz ifadesini görmeniz lazım. Sanki o an dünyanın en mutlu insanı!

Gün geçtikçe ekip seçilmeye başladı.Selçuk, Murat, Salih ve Dedeman Yaşar hem figürleri, hem de Bar tavrını vermeye başladılar ve diğerlerine de öğretmeye başladılar.

Çalışmalardan sonra İller Bankası'nın hemen altındaki(Yoncalık taksi durağının karşısı)Alaattin Güzelsoylar'ın çalıştıdığı Sabahçı Kahvesi'ne topluca gidilir, limonlu çaylar içilir ve o günkü çalışmanın kritiği yapılırdı. Ara sıra ben de gider çaylarını içerdim. Çay ocağını bir BAR LOKALI yapmışlardı. Çayları kendileri demler, parasını tepsi dolandırarak toplar, sahibine teslim ederlerdi. Çay ocağının sahibi köşedeki sandalyesinde oturur, hiç bir şeye karışmazdı. Arada bir birisi kalkıp bir diğerinin oynayış şeklini taklit eder veya yanlışını gösterirdi. Bizlerde gülmekten yerlere yatardık.

Kadir hızlı hızlı konuşur, konuşurken bazı harfleri yutardı. Ben anlamayınca Resul hoca bana tercümanlık yapardı.

Birgün Kadir evde tuvalete giderken Başbar oynayarak gitmiş. Hanımı görünce ''Herif sen dellendin mi o nasıl yürüme, halıyı topladın''demiş. Kadir de''Sus p....yiyenin karısı, yarın imtahan var, Müslüm hoca imtahan yapacak ders çalışirem'' demiş. Bunu kahvede kendine has tavrı ve hareketleriyle anlatınca herkes gülme krizine girdi.

Kömürcü Faruk'la Zımba Elo en zor figürleri kolaylıkla yaptıkları halde, basit figürlerde zorlanırlardı. Ben de onlara farkında olmadan ''Aferin,aferin''dermişim. Birgün çay ocağnda bunuda taklit ettiler. Biri figür yapıyor, diğeri de elleri arkasında ''Aferin,aferin'' diyince ben de jeton düştü!

Bazen de çay ocağı muhabbeti bittikten sonra Yoncalık'taki (Yenikapı ya yakın) ''KOÇO'NUN YERİ'ne gidilir, orada devam edilirdi. Mekânı çalıştıran ÇOLAK HACI (Mehmet Kızılca) çok enteresan bir insandı. Anlatıldığına göre, Çolak Hacı bir olaydan dolayı hanımına küsmüş, yirmi senedir evinde uyumazmış;ama hergün evin ihtiyaçlarını alır(sebze.meyve,et vs.),kapı zilini çalar, kapı önüne koyar dönermiş.

Mekânın müdavimleri de vardı. Kor Molo Dayı, Alvarlı Hasbi, Bahattin Karakoç buranın müdavimleriydi. Hepsi de çok hoş sohbet insanlardı. Bir müddet sonra orasını da çay ocağına benzettiler.

Bu Alvarlı Hasbi birgün öğlen vakti Yoncalık'tan aşağı inerken, belediye otobüsünün bir adama çarptığını görür,dikkatli bakınca o adamı Resul Hoca'ya benzetir. Çevrede olayı görenler yaralıyı bir taksiye atıp hastahaneye götürürler.

Hasbi hemen  Resul Hoca'nın evine koşar''Resul Hoca'ya belediye otobüsü çarptı, hastahaneye götürdüler haberiniz olsun''diyerek hanımına haber verir. Resul beyin hanımı da ,akrabalara, konu komşuya haber salar. Bütün hastahaneleri ararlar, fakat Resul Polat isminde bir hastaya rastlayamazlar.

Halbuki Resul bey o gün Hasankale'ye gitmiştir. Gece geç vakit Erzurum'a döner. Eve gittiğinde kapının önünde bir sürü ayakkabı vardır ve içeriden feryat figan ağlama sesleri gelmektedir.''Eyvah bizim hanıma bir şey oldu,galiba öldü''diye, düşünür. Kapıyı açıp içeri girince herkes sevinç çığlıkları atar ''ölmemiş,ölmemiş'' diyerek boynuna sarılırlar.
Herkes ağlamaktadır ama Resul beyin hanımı yüzünü dökmüş köşede oturmaktadır. Bunu gören Resul Hoca karısına''Ulan madem ben ölmüşsem herkesten çok senin ağlaman lazım, sen niye ağlamıyorsun''demiş. Hanımı zavallı, ne desin''Ne bilem nutkum tutuldu herhal''demiş.

Peki''Benim öldüğümü size kim söyledi''diyince hanımı''Elleri kırılsın Hasbi ağabey haber verdi''demiş.

Aradan bir iki hafta geçmiş geçmemiş bu sefer Hasbi'ye gerçekten taksi çarpmış. İki kolunda da büyük hasar var. Bir hafta hastahanede yatmış,sonra evine çıkmış. Kollarının ikisi de alçıda. Arkadaşları onu evinde ziyaret etmişler. Hanımına demişler ki''Müsade et Hasbi abiyi gezmeye çıkaralım, biraz hava alsın''hanımıda müsade etmiş.

Hasbi'yi pikniğe götürmüşler, bir güzel içirmişler,sarhoş edip evine bırakmışlar. Hanımı bu sarhoş halini görünce ''E..herif an bu halınnan ya nasıl içtin''demiş. Hasbi de demişki''E..karı hoş herkes senin gibi gavur değil, Selçuk rakımı içirdi, Resul bey de mezemi yedirdi.'' O aralar Resul bey ''Hasbiyi bizim hanımın ahı tuttu''der dolaşırmış.

Birgün gurubun hepsi anlaşarak pikniğe gitmeye karar vermişler. Beni de davet ettiler. Biraz geç gittim. Ne göreyim, sanki bütün Çırçır Mahallesi orada. Mangallar, haşlamalar, sac kavurmalar, üç dört tane ocak yanıyor, 15-20 metre uzunluğunda sofra kurulmuş, Davul zurna çalıyor. Tam bir panayır havası var ki görülmeye değer. Anlayacağınız ''Çırçırın açları seyrana çıkmış'

Yemeden içmeden sonra çay faslı başlayınca sohbetler de koyulaştı. Nasıl olduysa konu cirit ve at yarışlarına geldi. Tam da ''Zımba Elo''nun konusu. Başladı anlatmaya ''Ben at arabası koştuğum zamanlar, koskoca Yoncalık'da bir tek benim atım konuşulurdu. Arabaya koştuğum atlar Kân köylülerin cirit atlarından bile gösterişliydi.TRT Selçuk fırsatı kaçırır mı!''Essah mı Elo ağabey''diyince başını hızla çeviren Elo ''Essah tabi, yalan mi söylirem hergele''Selçuk ''Kime Elo ağabey. Elo'' Kime olacak Faruk'a sor, Kadir'e sor, Kötü Ercan'a sor. Onlar da ''He he doğrudur''  diyince, Selçuk yavaşca ''Yalancının kor şahitleri.''dedi.

Zımba Elo anlatmaya devam ediyordu.''ilkbaharda kır atı oynatmaya çıkarmışam. Aman Allah'ım nasıl oynir, nasıl oynir, yerinde duramir.'' Selçuk yine devreye girdi ''Elo ağabey yelelerini taramış, kuyruğunuda bağlamıştın he mi''Elo ''He yav Selçuk sen nerden bilirsen'' Selçuk ''Ağabeyi geçen hafta anlatmıştın ya''

Elonun rengi kıpkırmızı. Biraz düşündü, yavaşca yanındaki çay bardağını aldı, o tarafa baktı, bardağı Selçuk'a fırlatacak;ama Selçuk durumu sezmiş, koşarak atış mesafesinin dışına çıkmıştı bile.

Sırada şarkı türkü faslı vardı. Sesi güzel olanlar zurnacı Kör Bülent(Bülent Dayauç) eşliğinde ellerinden geldiğince birer türkü söylediler. Bülent de kendi bestesi olan ''ANAM''isminde bir türkü okudu;ama hem ağladı hem okudu. Nerdeyse hepimizi ağlatacaktı.

Ortamda misafir olan sayın Bahattin Karakoç'u es geçemezdik. O da sağolsun bizi kırmadı ve o güne kadar hiç duymadığım bir  'Ağrı' türküsü söyledi.

Sana derler dertli Ağrı
Başın hep dumanlı karlı
Aslı'ya kavuşmak için
Kerem seni aştı Ağrı

Aman Ağrı canım Ağrı
Kerem seni aştı Ağrı

Bütün dağların pirisin
Süslü bir gelin gibisin
Sinen cennet otağıdır
Kerem seni aştı Ağrı

Bu sefer hep birlikte Bar oynandı. O daha önceleri utanan, geride duran, oynayanları anca gıpta ile seyreden adamlar, şimdi ellerini beline koymuş, tam bir Dadaş duruşuyla Lavik dinliyorlar. Çaktırmadan göz ucuyla bana bakıyorlar.''öğrencilerinle gurur duy''dercesine. İnanır mısınız çok duygulandım, heyecanlandım, kalbim küt küt vurmaya başladı. Ne oluyordu bana. Bu da ayrı bir mutluluk işte!

Neyse Papaz Yaşar'dan bahsetmezsem eksik kalır. Bu Yaşar'ın hanımının da ismi Yaşar'mış. Bu iki Yaşar'ı birbirinden nasıl ayıralım diyen komşular, bunun adını PAPAZ Yaşar koymuşlar. Papazlığı oradan geliyor. (O zamanlar biraz uzun saçlıymış)
Bir de o kadar kuvvetli parmakları var ki, toka yaparken dikkatli olmazsanız el parmaklarınız birbirine kaynayabilir. Onun için bir diğer adıda KERPETEN YAŞAR. Malesef bir gün bana hoş geldin dediği için tokalaşmak gafletinde bulundum. Bana saygısından pek kuvvetini vermedi ama ne ''papaz''olduğuna o zaman şahit oldum.

Daha anlatacak çok şey var ama :Şunu belirtmek isterim ki, bu insanların birbirine bağlılığı, kederde, kıvançta, tasada birliktelikleri beni çok etkilemişti. Ben onlara BAR öğretmiştim ama onlardan da çok şey öğrenmiştim.

Çok değil daha 10 yıl önce bu vesileyle tanıdığım çok değerli insanlar yaşardı Çırçır'da, Yoncalık'ta. Şimdi özellikle Çırçır yıkık dökük. (Koca mahalle 3-4 Blok apartmana sığmış) Mahalle aralarında oynayan çocuklar yok, kapı önlerine sandalye atıp ezan sesini bekleyen dedeler yok, Bakkal Neco yok, Kasap Şakir yok.

Baba Kadir, Tatar Erdal, Cızıt Yaşar, Papaz Yaşar yok. Eğitim Fakültesi'nden Yenikapı'ya kadar yürüdüğünüzde de onlarca insan ''Buyur çayımızı iç, yemek yedirelim''diyordu. Nereye gitti bu insanlar. TOKİ evlerine mi taşındı. Erzurumu terk mi ettiler!

Bir ev burda bir ev karşıda kalmış
Hele sorun bizim komşular n'olmuş
Kırk senelik ağaç kurumuş kalmış
Bu köy bizim köye benzemir gel hele
Gel hele de güzel Çırçır'ım gel hele.

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.
  • Bir dost 01 Ocak 1970 02:00

    Baba kadir lakaplı kişii rahatsiz oluyorsan okuma biz severek takip ediyoruz hocamızı amacın milletin canını sıkmak başka birşey değil bi git bakalım sen ne götürecen ebediyete dengesiz adam

  • afşin demir 01 Ocak 1970 02:00

    Hocam emeğinize sağlık

  • müslüm Çağlar 01 Ocak 1970 02:00

    Baba Kadir diye yazan arkadaş,keşke kendi isminle yazsaydın.Baba Kadirin de bu konuda yazacak çok şeyi vardır , yine de dost olarak tavsiyene teşekkür derim.Bu cuma Lalapaşada buluşalım.

  • çırçılı ali 01 Ocak 1970 02:00

    hocam ellerinize sağlık inanın öyle duygulandım ve geriye gittim. o saydığınız abilerin çogunu tanıyorum ve eski komşularımız.çırçırlı olmak erzurumda bir ayrıcalıktı eskiden şimdi eski komşularımızı yıldızkent kayakyoluna yolumuz düştügünde tesadüfen rastlaşıyoruz.herkes dağıldı.çırçır mahallesi bir aile gibiydi.her eve kendi evin gibi girer çıkardık nerde o komşuluklar.nostalji yaşattığınızdan dolayı teşekkürler hocam...

  • Baba Kadir 01 Ocak 1970 02:00

    Müslümcüm senin başka işin gücün yokmu kalk oturduğun masadan Lalapaşa camisinde iki rekat namaz kıl ebedîyete götüreceğin birşey olsun mazi sana fayda vermez...Bir Dost