Savaş alanına dönen hastahaneler ve şiddet mağduru hekimler

Alın teri  ile yapılan ve helâl kazanç sağlayan her meslek saygıdeğer olsa da dünyanın neresine gidilirse gidilsin;hekimlik, hâkimlik ve öğretmenlik gibi meslekler kutsal olarak kabul edilir.

Halk arasında “Allah dert verip hekime, dâva verip hâkime düşürmesin” diye dua edilse de, hayatın akışı içerisinde hekime ve hâkime yolu düşmeyen insan yok gibidir.
 
Hastane kapılarında şifa ararken, başta hekimler olmak üzere, hemşire,ebe,sağlık teknisyeni, hasta bakıcı gibi sağlık çalışanlarının öz verili çalışmalarına şahit olmaktayız.

Bakmaya dahi tahammül edemediğimiz, çeşitli hastalık görüntüleri karşısında bu meslek sahiplerinin hastaya olan yaklaşımları her türlü takdirin üzerindedir.

Bundan dolayıdır ki, halk arasında hekimlere karşı minnettarlığın ve kadirşinaslığın ifadesi olan özel bir saygı ve sevgi vardır.

Yakın zamana kadar bu saygının ve sevginin yansımasını hastane koridorlarında, ameliyathanekapılarında, acilservislerde veya hayatın her sahnesinde görebilmekteydik.

Ne oldu? Nasıl olduysa son yıllarda hastanelerde, sağlık ocaklarında hekimlere ve diğer sağlık çalışanlarına karşı şiddet sahnelerini görür olduk.

Darp edilen ambulans şoförleri, acil servislerde hakarete uğrayan, dayak yiyen,öldürülen hekim görüntüleri, artık sıradan olaylar olmaya başladı.

Hatırlanacağı üzere, ünlü kalp cerrahi Dr.Edip Kürklü ameliyatını yaptığı bir hasta yakını tarfından öldürülmüştü. Türkiye’de İlk akciğer naklini gerçekleştiren, Prof.Dr.Necip Göksel Kalaycı’da meslektaşı Edip Kürklü’nün akibetine uğramıştı.2016 yılında Samsun’da yılın doktoru seçilen Opr.Dr.Kamil Furtun ve Opr.Dr.Aynur Dağdemir,Gaziantep’de Dr.Ersin Arslan ve Dr.Abdi Oğuz Kurt , Aksaray’da Dr.Hüseyin Ağır görevleri başında öldürülen doktorlardı.

 Geçmiş yıllarda hiç görmediğimiz bu tür davranışların, son yıllarda artış göstermesi ve devletin bu konuda tedbirler almaya başlaması, elbette ki düşündürücü ve izahı yapılması gereken bir konudur.

İşin ilginç tarafı, alınan tedbirlere ve verilen cezalara rağmen bu şiddetin azalmadığıdır.  

Her işini şiddetle çözmeye çalışan bir toplum olma yolunda hızla ilerlemekteyiz.

“Dövene elsiz, sövene dilsiz gerek, “diyen Yunus’un ülkesinde ne yazık ki kavganın, küfrün, şiddetin girmediği alan kalmadı diyebiliriz.

Kavga, şiddet, kin, nefret, küfür, öfke gibi insan fıtratına uymayan davranışlar toplumu ahtapot gibi sararken, bu anormal durumun, hastane ve eğitim yuvalarına da sızması elbette ki kaçınılmazdı ve böylede oldu.

Şu an,  önlem olarak bazı hastanelerde polisle birlikte jandarma görevlendirmiş bulunmaktadır. Bu uygulama ne kadar başarılı olur bilinmez? Gerçek olan şu ki, her sağlık ocağının kapısına bir manga asker, her hastaneye bir bölük komando görevlendirilse bile, olayın psikolojik ve sosyolojik tahlilleri yapılmadan, polisiye tedbirlerle bu sorunun çözülmeyeceğidir.

Geçmiş zamanda, hasta yakınları ve hekimler arasında böyle bir sorun yokken, bu çirkin görüntülerin bir anda ortay çıkması elbette ki tesadüfi değildir.

Bilindiği üzere sağlık politikalarında köklü bir takım değişiklikler oldu.

 Bu yeniliklerden biride,  hastalara “Hasta hakları” konusunun hatırlatılamasaydı. Modern ülkelerde olan bu uygulama, demokratik bir haktı ve olması gereken bir durumdu.

Bu demokratik yaklaşım bir bilinç oluşturmayı hedeflemiş olsa da önemli olan bu hakkın,  halk tarafından nasıl algılandığıdır.

İşin özüne inildiğinde, hak arama girişimlerinin, yerli yersiz her şeyi şikayet etme haline geldiği ve siyasetin desteği ile amacından çıktığı anlaşılmaktadır. Bu yanlış anlayışın da hekimler ve sağlık çalışanlarının üzerinde olumsuz bir psikolojik etki meydana getirdiği söylenebilir. 

İnsan sağlığı gibi önemli ve hassas bir konuda eğitim görmüş olan hekimler, performansa dayalı çalışma ile artan iş yükü altında ezilirken, birde bu baskının tesiri altında kalarak, kısaca “dertlere, derman” sunacaklarına “dert sahibi” olmuşlardır.

Bu atmosfer içerisinde sürdürülen hizmetler masaya yatırıldığında akla bazı sorular gelmektedir.

Taşradan, şehir hastanelerine sevk edilen vakaların bir incelenmesi acaba yapılmakta mıdır?

Bir kasabada görev yapan hekimin,  aksilik çıkarsa , başıma iş açarım düşüncesiyle ,çözebileceği vakaları sevk etmesi söz konusu mudur?

Hekimler arasında hasta ve yakınlarına karşı tutum ve davranışların değerlendirildiği bir sistem var mıdır?

Hekimler, tıp fakültelerinde hasta ve hekim ilişkileri hakkında yeteri kadar eğitim almıyorlar mı?

Sayısı hızla artan tıp fakültelerinin, mesleki yeterlilik konusunda olumsuz etkileri var mıdır?

Yüksek tazminatlar, hekimler üzerinde nasıl bir etki bırakmaktadır?

Hekimler, meslek etiğine ne kadar uymaktadır?

Dün hastanelerde olmayan görüntülerin bu gün sıradanlaşmasının altındaki sebepler nelerdir?

Modern bir ülkede, hastane basılması ve hekimlerin sağlık çalışanlarının darp edilmesi söz konusu değilken, bizim ülkemizde bu durum neden ortaya çıkmıştır?

Elbette ki yaşananları tek taraflı değerlendiremeyiz.

Hastayı küçümseyip, azarlayan, kendini tanrı yerine koyan, onun psikolojinden anlamayan, konuşturmayan, soru sordurmayan, Hipokrat yeminini unutan hekimlerde yok değildir.

Ünlü düşünür Aristo, asırlar önce “insanları akıl yönünden eğitip, ahlâki yönden eğitemezseniz başınıza büyük bela alırsınız” derken bu davranış biçimini sanki de bize hatırlatmaktadır

Geçen hafta yatalak eşi için hekime müracaat edip, derdini anlatamayan 82 yaşındaki bir vatandaşın, derdest edilmesi esnasında kalp krizi geçirip ölmesi içinde bulunduğumuz durumu özetleyen üzücü bir tablodur. Ölen bu vatandaşın yatalak eşine bundan sonra kim yardımcı olacaktır.  Yaşanan trajedi, bir özürle kolayca geçiştirilebilir mi?

Bu olayların sebepleri bulunup, çareler oluşturulmalıdır.
Şurası muhakkak ki toplumu ayakta tutan değerlerden hızla uzaklaşmaktayız.

Küçüklere sevginin, büyüklere saygının yavaş yavaş ortadan kalktığı, hoş görünün, vefanın, edep, terbiye, şefkat ve merhamet duygularının askıya alındığı bir toplum haline dönüşmekteyiz.

Sebebi ne olursa olsun, bir insanı sağlığına kavuşturmak için olağan üstü çaba sarf eden, bu uğurda fedakârlığın zirvesinde bulunan hekimlere ve sağlık çalışanlarına karşı yapılan her kaba hareket asla kabul edilebilir değildir.

Temennimiz, hastaneleri savaş haline çeviren cahillerin bu tür terbiyesizlikleri yapma  cesaretini bulmamaları, hekimlerin meslek etiğine ve Hipokrat yeminine sadık kalmaları, yıllar öncesinde olduğu gibi hekim ve hasta arasındaki saygı, güven ve sevgi mesafesinin tekrar ihdas edilmesi, bu tür çirkinliklerin  bir daha yaşanmamasıdır.
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.