Bölge Haber Girişi : 06 Mayıs 2010 02:39

Bir babanın evlat acısı!...

Bir babanın evlat acısı!...
Geçtiğimiz günlerde kızı Dilruba'yı kaybeden Gazeteci İhsan Senir, öyle bir teşekkür yazısı kaleme aldı ki okuyan herkesin içi titredi, yüreği burkuldu, gözleri yaşardı...
Çocuk Hematoloji - Onkoloji ve Yetkililere Açık Mektup
 
Bu yazıyı kaleme alırken biricik kızım Dilruba’yı kaybedeli henüz 6 gün olmuştu. Evlat acısı; vicdan ve merhamet sahibi insanın içinden kolay kolay çıkabilecek bir acı değil…Hele hele kaybettiğiniz; henüz 12 yaşında, dünyalar güzeli, her anısını içinizde yaşattığınız, küçük yaşına rağmen size her an yoldaş olan, derdinizle dertlenen, sevincinizi sizden daha fazla yaşayan, duygu yüklü bir yavrucak ise…İşte Dilruba böyle bir çocuktu. Allah, onu bize emanet verdi, emanetin süresi dolunca da bir vesileyle yanına aldı. Onu kaybettiğim için mümkün olduğunca üzülmemeye çalışıyorum, ama maalesef onun kısa ömrüne sığdırdığı anıları bizi ziyadesiyle üzeceğe benziyor. Dilruba’yı tanıyan herkes onu çok sevdi. Onun sevgi ve merhamet dolu kalbinde herkes kendisine bir yer buldu. Yüreği hep sevdikleri için attı. Ondaki vatan millet sevgisi çok büyüktü. Devlet büyüklerini çok severdi.. Cenazesinde de bütün sevdiklerini yanında gördü. Onu tanıyan uzaktaki, yakındaki herkes acımız paylaştı. Hepsine Dilruba adına teşekkür ediyorum. Erzurum’da doğdu, Erzincan’da büyüdü. Ebedi istirahatgahının Erzincan’da olmasını istedi, biz de anne ve babası olarak bu isteğini yerine getirdik.
 
Dilruba, 3 yıla yakın bir zaman hastalığıyla ilgili İstanbul’da ve Erzurum’da tedavi gördü. İstanbul’dayken hep Erzincan’ı ve Erzurum’u sayıkladı... Allah, onun bu arzusunu yerine getirmemiz için bize fırsat verdi ve tedavisinin geri kalan kısmını Erzurum’da devam ettirdik. Hastanede yatarak tedavi görmek çok istediği bir şey değildi. Ama; hem bizim hatırımız, hem de doktorları ve hemşirelerinin ona olan şefkatli yaklaşımı sayesinde kimseyi üzmeden tedavisini aksatmadan sürdürdü. Yeri gelmişken hafızamın elverdiğince biricik kızıma emeği geçenlerin anmak istiyorum;
 
SİZLERİ UNUTMAYACAĞIZ…
 
Atatürk Üniversitesi Araştırma Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Behsat Özkan (Behsat Babası),
Marmara Üniversitesi Hastanesi Pediatrik Endokrinoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abdullah Bereket,
Atatürk Üniversitesi Araştırma Hastanesi Çocuk Hematoloji-Onkoloji Bölümü’nün fedakar öğretim üyeleri; Doç. Dr. Mustafa Büyükavcı (Mustafa Amcası)
ve Yrd. Doç. Dr. Zühal Keskin Yıldırım (Biricik Zühal Ablası),
asistan doktorları; Tuğba, Hilal, Necla, Zühal, Döndü, İlknur ablaları, Erol, Mustafa, Kürşat, Velad, Abdullah ağabeyleri,
hemşireleri; Numune, Yasemin, Gülay, Serpil, Fatma, Meltem, Elif, Hatice, Meral ve Gülseren Ablaları ve Mehmet abisi,
laborant Canan ablası,
servis sekreteri, Güven ağabeyi
servis görevlileri; Fatih ve Necmi ağabeyleri…
Ayrıca yine Marmara Üniversitesi Hastanesi’nde o dönemde görevli olan Uzman Doktorlar; Dildar Bahar Beker ve Fatma Betül Çakır…
Son bir ümit olarak gittiğim Ankara’da benimle yakından ilgilenen Dışkapı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Hematoloji ve Onkoloji Bölümü Uzman doktorlarından Ahmet Demir ve Hacettepe Üniversitesi Çocuk Sağlığı Ve Hastalıkları. Pediatrik Onkoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Ali Varan…
Kısacası hastanelerde kızıma emek verip de burada ismini hatırlayamadığım herkese teşekkür ediyorum.
 
Çocuk hematoloji ve Onkoloji servislerinde yatan hastaların sizlere ihtiyacı var.
 
Biz tek çocuğumuzu bu hastalık yüzünden kaybettik ama artık Dilruba’ya yaptığımız hizmeti onlara yapmaya çalışacağız ve onların gönüllü anne babası olup, ailelerine destek vermeye çalışacağız.
 
ONLARIN YANINDA OLALIM
 
Söz açılmışken şunu da belirteyim; son yıllarda sayıları iyice artan çocuk hematoloji ve onkoloji hastalarının ve maddi-manevi bütün imkanlarıyla onları tedavi ettirmeye çalışan ailelerinin azami ölçüde moral ve motivasyona ihtiyaç var. Kızım son bayramını hastanede kutladı. Zaten bayramlar bütün çocuklarda olduğu gibi onun için de en büyük neşe kaynağıydı. Servisteki doktorların ve hemşirelerinin onlar için tertip ettiği 23 Nisan kutlamasında Dilruba’nın heyecanını anlatmam imkansız. Onlara bu sevinci yaşatan doktorlarına, hemşirelerine, Erzurum Devlet Tiyatrosu’nun personeline ve gönüllü üniversite öğrencilerine sonsuz teşekkür ediyorum. Ama keşke çocuklar bu eğlencelerini daha güzel mekanlarda yapabilse. Keşke çocuk hematoloji ve onkoloji servisinde bu çocukların oyun oynayabileceği, zorlu tedavi süresince yaşadıkları sıkıntılardan uzaklaşıp, neşeli dakikalar geçirebilecekleri mekanlar olabilse. Tabiî ki bu noktada başta hastane yönetimine ve onların amiri konumundaki Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü’ne ve imkan sahibi herkese çok önemli görevler düşüyor. Umuyor ve diliyorum ki; kendisi de Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma Hastanesi’nde yüzlerce hastanın şifa bulmasına vesile olan Rektörümüz Prof. Dr. Hikmet Koçak ve hastane yönetimi bizlerin bu arzusunu yerine getirir ve Çocuk Hematoloji ve Onkoloji Bölümü’ndeki doktor, hemşire, hasta ve hasta yakınlarının hep yanında olur.
 
İnanıyorum ki, kendisi gibi bu hastalığın pençesindeki çocukları gördüğünde yüreği sızlayan biricim yavrum da böyle olmasını isterdi. Eminim ki; kızım böyle bir yazıyı kaleme aldığımı görseydi kendisi de büyük mutluluk duyar bana en büyük desteği verir belki de bu yazıda benim aklıma gelmeyen katkılar sağlardı. 
 
Son olarak, benim, eşimin ve ailelerimizin son 12 yılına silinmeyecek izler bırakan Dilruba’nın anısını her zaman samimiyetle yaşatmaya çalışacağımın bilinmesini isterim.
 
Allah kimseye evlat acısı yaşatmasın, bizlere de sonsuz sabırlar versin
 
Rahat uyu melek yavrum, biliyorum ki mekanın zaten Cennet…
  
                                                                                                      
İHSAN SENİR 
 
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.