Sağlık Düzenleme Tarihi : 16 Eylül 2020 14:21 Haber Girişi : 16 Eylül 2020 14:33

Cem Bakırcı'nın korona günlüğü

Cem Bakırcı'nın korona günlüğü
Gazeteci Cem Bakırcı Hasta yatağında, dört duvar arasında telefonun klavyesinden korona günlerini yazdı.

Erzurtumajans-Meslektaşlarım, muhabirlikte yol arkadaşlarım, can dostlarım Sevda Güneş İncesu, Cihat İncesu’nun “ Cem ağabeyi lütfen bizim için bir kaç satır da olsa korona günlerini bizimle paylaş mısın” dediklerinde kıramadım. Hasta yatağında, dört duvar arasında telefonumun klavyesinden yaşadıklarımı, yansıtmaya çalıştım.

 

 

Nefes almak gerçekten büyük bir nimet

 

25 Ağustos 2020 günü BB Erzurumspor Kulüp Tesislerinde idman fotoğraflarını çekip, görevi bitirdikten sonra, yorgun ve halsiz bir şekilde eve girdim. Ateşimin çıktığını hissedince, ben “eski bagırsak rahatsızlığımdan kaynaklanan kan değerlerim yükselmiştir” diye düşündüm.  Yorgana girdim ama tir tir titriyorum, odaya giren hemşire olan eşim Asiye,  “Cem sen üşüyorsun ve ateşin var, ya da korona oldun” dedi.

 

“Yok yok ne ateşi ya, ben iyiyim” diye geçiştirdim.  Ateşimi ölçtü, 39, peşine hemen bir parol verdi ama geceyi ter kan içinde geçirdim. Sabah eşimin, “odadan çıkmıyorsun” ısrarı ile bir gün daha evde kaldım.

 

Ertesi gün durumum iyice kötüye gitmeye başladı. Ateş, kuru öksürük, solunum güçlüğü, nefes darlığı, göğüs ağrısı, yorgunluk, boğaz ve baş ağrısı, ne ararsan bende…

 

Koşar adımlarla Mareşal Çakmak Hastanesinin yolunu tuttum. Testi verdikten sonra eve geldim. Akşam telefonlar çalmaya başladı, “Cem Bey lütfen en yakın hastaneye gider misiniz, testiniz pozitif.”

 

Telefon susmuyor, “Cem Bey size temas olanların ismini verebilir misiniz, virüs size nasıl bulaştı?” sorular sorular…

 

O kadar tedbirliydim ki cebimde 10-12 adet maske vardı, maskesiz dolaşmıyordum.

 

Mareşal Çakmak Devlet Hastanesi’nin yolunu tutuyorum. Giriş kapısında Dr. Elanur Öksüz bizi karşılıyor. Refakatçi eşliğinde yatacağım odaya doğru ilerliyorum, servisler dolu…

 

 

Polis teyakkuzda

 

O ara bir telsiz sesi, mesleki refleksle kulak kabartıyorum. Polis ekibi, “Bulduk burada komiserim” diye anons ediyor. Beni hastaneden kaçanlar ile karıştırıyorlar. Sürekli kaçışlar olabiliyormuş, polis teyakkuzda. Hastane sahasında sürekli ring atıyorlar. Hastaneden Covid-19 tedavisi görmeden kaçanlar için polis pusu atmış…

 

Allahtan yanımda sağlık görevlisi var, “Memur bey yanlışınız var, bizim hastamız yatışa getirdik”  diyor.

 

Servise giriyorum, fedakâr sağlık çalışanları yorgun mu yorgun. Yine de gülümseyerek, “Geçmiş olsun, sen sağlıklı yürüyerek gelen hastamızsınız, Maşalah” diyerek karşılıyorlar.

 

Odaya yerleşir yerleşmez ilaçlar peşi sıra geliyor, 6 adet ilaç, 2’ser dakika aralıkla içilecek.

 

İlaçlarıma 6 adet sabah, 8 adet akşam ilaçlarımı almaya başladım. Telefonlar yeniden çalmaya başlıyor. Arayan Psikolog Aysegül Altun, moralimi soruyor. Zaman zaman arayacağını söylüyor, teşekkür ederek kapatıyorum telefonu…

 

Arada bir spor, arada bir yürüyüş kısa mesafe bile olsa iyi geliyor.

 

 

Ekmek arası D vitamini

 

Günlük kahvaltım, öğlen ve akşam yemek çeşitleri tek kelimeyle mükemmeldi. Bir kaç gün sonra mantı görünce gözlerim açıldı. Allah devlete zeval vermesin diyerek hemen yoğurt dökerek iştahla yedim.

 

Hemşire hanım sürekli her sabah kahvaltısını bırakırken bana önce ekmek arasına D vitaminini dökerek veriyordu. Hastanede geçirdiğim 6 gün bana 6 yıl gibi geldi.

 

Sevinerek taburcu oluyorum ama sevincim kursağımda kalıyor. Akşam ateşim yeniden 39’a çıkıyor. Telefonla Doktor Ayşegül hanımla görüşerek yeniden hastanenin yolunu tutuyorum. Mareşal Çakmak Hastanesi acil servis ana baba günü.

 

O sırada bir annemiz 65-70 yaşlarında, test için gelmişler hararetle oğlu ile konuşuyor.  “Ana kurban sen bilirsen, biz akşam kınaya gittik geldik, başka bir yere gitmedik ki”  diye çocukça bir tavırla suçsuz olduğunu anlatmaya çalışıyor.

 

Oğlu bu kez, “ Ey işte kınayı korona ile beraber yakmışsınız. Sus suz suçlusunuz, şimdi yatırsınlar aklın başına gelir” diyor.

 

Neyse filmler çekildi, biraz daha sıkıntı varmış. Yatırmayacaklar ama tedaviye iğne ve ilaçla evde devam edeceğim. Teşekkür ederek hastaneden ayrılıyorum. Bu sırada güvenlikçi gelerek “taburcu belgemi” soruyor. Belgeyi gösteremeden hastaneden çıkamıyorsun.

 

Hastaneden çıkarken dışarda karşılaştıklarım, “Ağabeyi koronaysan bol bol kelle soğan, sarımsak ye” diye tembih ediyor.

 

Evde en zor korona günlerimizi yaşıyoruz, eşimin hemşire olması benim için büyük şans.

 

 

Birbirimizin iğnelerini yapıyoruz

 

Uzun yıllar polis-adliye muhabiri olarak çok afet çok kaza, ölümlü olayların tanıklığını yaşayan, morgda dolabı çekerek ceset fotoğrafı çeken Cem Bakırcı, iğneyi gördüğünde tir tir titriyor. Eşime iğne yapmam lazım. Asiye Hemşire, “ Ben tarif edecem, sen sadece enjektöre basarak ilacı verecen. Fotoğraf çEkerken deklanşöre basmak gibi” dedi.

 

Tamam ama iğneyi sen batır, ben enjektöre ilacı veriyim diyorum titreyerek eşimin koluna iğne yapıyorum.

 

 

Nefesi parayla satın alamazsınız

 

Eklem ağrılarım çok fazlaydı. Ayaklarım beni taşıyamayacak haldeydi. Her yerimde ağrı vardı. Testim pozitif çıktıktan sonra, 6 gün hastanede yattım. Ancak 3-4 gün sonra akciğerlerimde solunum sıkıntısı olmaya başladı. Akciğerlerim sanki iki kemik arasında sıkışmış gibiydi. Çekilen akciğer filminde düşük ve orta dereceli Covid denilen pnömoni çıktı. Bunun üzerine yüksek dozda tedavi sürecim başladı. 6 gün bu tedaviyi gördüm Evde de ilaç tedavime devam ettim.

 

Son olarak şunu ifade etmek istiyorum; Lütfen maskelerinizi takın, sosyal mesafeye dikkat edin. Bana bir şey olmaz, düşüncesi içinde kesinlikle olmayın. Nefes almak gerçekten de çok büyük bir nimet. Ben bunu tedavim bitince eve gittiğimde balkona çıkıp nefes alınca anladım.

 

Düşman hala kapıda

 

Koronavirüs salgınıyla mücadelesinde doktorlarımız ve hemşirelerimiz sağlık sisteminin gizli gücü oldu. Hastayla en çok temas eden şefkatli eller hemşirelerimiz, cephenin “a”kıncı birlikleri” olarak bu görünmez düşmanla savaştı. Bu cesur yürekler, “Vatandaşlarımız salgın bitti diye düşünmesin, evlerinde kalmaya devam etsinler, zira düşman hala kapıda” mesajını veriyorlar.

 

Görevli hemşire hanımın o tüyler ürperten ifadelerini de paylaşmadan geçemeyeceğim;

 

“Pozitif vakaların odasına her girdiğimizde bütün gün yalnız kalmış olmanın verdiği hüzünle gözümüzün içine bakıyordu hastalar. Test sonuçlarını merak ediyorlar haliyle. Negatif çıkanlarla mutluluğu paylaştık, pozitif çıkanları birlikte teselli ettik. Her zamanki süreçten çok daha farklı günler yaşıyoruz. İyileşip taburcu olan hastalarımın o minnettar bakışlarını hiç unutmayacağız”

 

 

Allah devlete zeval vermesin

 

Doktorundan, hemşiresinden, personeline kadar herkes insanüstü bir güçle çalıştı. Bu salgında aslında hastayla en çok temasta bulunanları ayakta alkışlamak istiyorum, iyi ki varsınız…

 

Covid-19 tedavim süresince sağlığıma kavuşturan Mareşal Fevzi Çakmak Pandemi Devlet Hastanemizin değerli doktorlarına, Doktorum Ayşegül Dumludağ’a, sağlık çalışanlarına teşekkür ediyorum. Bu süreçte sağlık emekçilerimizin hakkını ödeyemeyiz. Şifa bekleyen tüm hastalarımıza acil şifalar diliyorum.

 

En çok neyi özledin derseniz, hayata sarılmak ve deklanşörün sesini çok özledim.

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.