Helâl kazanç abidesi fındıkçı dede (Muzaffer Burmabıyık)

Güzel bir Temmuz sabahı.

Tebrizkapı'dan geçiyorum .ülke sıcaklardan kavrulurken Erzurum'un doyulmaz yayla havasının yüzüme çarpan serinliği ile kendimi şanslı hissediyor ve  yaz mevsiminin bu kadar güzel olduğu bir başka şehir var mı? diye kendime soruyorum.

Hatıralarımın olduğu, geçmiş ile bağlarımın bulunduğu bu şehri sevdiğimi bir kez daha anlıyor  ve bu duygunun vermiş olduğu mutluluk ile muhteşem Çifte Minareli Medrese 'ye ,Ulu Cami'ye bakıp gururlanıyorum.

Gözlerim bir anda Ebu İshak Türbesi ile onun yanı başında uzanan surlara takılıyor.

İçimdeki sevinç, yerini buruk bir hüzne bırakıyor. Bu manzarayı seyrederken  mazinin derinliklerine dalıp hatıralarımla baş başa kalıyorum.

  Rahmetli babamın her sabah işe gitmeden önce Ebu İshak Hazretlerinin Türbesini ziyaret edip daha sonra yönünü Abdurrahman Gazi'ye çevirip ona da  Fatiha  okuduktan sonra eski hükümet binasındaki dairesine gitmesini, yaz kış demeden bu alışkanlığını sürdürdüğünü hatırlıyorum.

Restorasyon yapılmadan önce surların önündeki bir sıra dükkân hayalimde canlanıyor. Çeşitli oyuncaklar satan Füsun Mağazası'nın çocukları cezbeden vitrini  aklıma geliyor.

Ortaokul birinci sınıfta iftihar listesine seçildiğimde rahmetli annemin elimden tutup beni Füsun Mağazasına götürmesi ve  mükâfat olarak bana  oyuncak bir tüfek alması sinema şeridi gibi gözlerimin önünden geçiyor.

 Unutulmaz hatıraların hafızama kazındığı bu mekâna yıllar sonra "Fındıkçı Dede" dediğimiz yaşlı bir amcamız tezgah kurmuştu.

 Küçük bir sandığın üzerine dizdiği paketler içindeki  çerezleri satan bu sevimli dedeyi yaz kış hep tezgahının başında görür ona saygı duyardık

Artık babamla, çocukluğumla ilgili hatıralarımın olduğu bu mekânda yeni  bir hatıra  daha hafızama nakşetmişti.

İlerleyen yaşına rağmen tezgahına koyduğu kuru yemişleri satarak  geçimini sağlayan Fındıkçı Dede,sanki de bu mekanda mukaddes nöbet tutarak insanlara bir takım mesajlar veren hatırlatıcıydı.

-40 C soğuğa, yazın kavurucu sıcağına rağmen her sabah  zincirle bağladığı sandığından çıkardığı torba içindeki  kuru yemişleri  tezgahının üzerine dizdiğine ve yılmadan bu ekmek teknesini beklediğine benim gibi Erzurum'da yaşayan çok insan şahit olmuştur.

Önünden geçip  katkı olsun diye fındık aldığım zaman onun kendine olan güvenine ve dik başına hayran kalırdım.

Fındıkçı Dede bu haliyle sanki de insanlara "Şu fani dünyada kula kulluk etmeyin, helâl rızık peşinde koşun, el açmayın, onurlu yaşayın, dik durun" der gibiydi.

Onu gördükçe , kısa yoldan köşe dönenleri, devletin arsalarını, fabrikalarını parselleyip satarak ceplerini dolduran hırsızları, yetim hakkı yiyenleri, haksız kazanç elde eden namus yoksunlarını, iki günlük dünya için kul hakkı yiyenleri, dünya malına tamah edenleri, biriktirip dağıtmayanları ,alın teri dökmeden servet sahibi olanları, hatırlamadan edemezdim.

Tortum'un Kisha beldesinden olduğu söylenen bu dedenin çobanlık yaptığı, hafızlığa heves ettiği duyumlarımız arasındaydı. Muzaffer Burmabıyık isimli dede hakkında yeteri kadar bir bilgiye sahip olmasak da onun küçük ekmek teknesiyle onurluca yaşadığına hepimiz şahit olmuştuk.

Devletin nimetlerini insafsızca sömüren aç gözlülere inat Muzaffer Dede'nin hiçbir sosyal güvenlik kurumu ile bağı olmamış hatta kendisine 65 yaş maaşı bağlamak isteyenlerin teklifini dahi geri çevirdiğini duymuştuk.

Hanımının ölümünden sonra Leblebici Yokuşu'ndaki sobasız evde tek başına bir hayat süren Muzaffer Dede'nin uzun yıllar  içinde biriktirdiği parayla hacca ve umreye gittiğini öğrendiğimizde hacca işte böyle helâl para ile gidilir demiş gıpta etmiştik.

Hele ,çok zor şartlar altında kazandığı paralardan artırıp fakir fukaraya yardım ettiğini  işitince, eli cebine gitmeyenleri,  parayı biriktirip tekrar tekrar sayanları, göbeklerini ufalayıp "Allah olmayanlarda versin" diyerek nefislerini tatmin edenleri düşünmeden edemedik.

Evinde elektrik lambasından başka hiçbir elektronik alet bulunmayan dedenin, dünya dedikodusundan uzak, sade ve onurlu bir hayatı vardı.

Neden ? Ebu İshak Türbesi'nin önünde tezgâh açmıştı!, onu burada tutan neydi bilmiyoruz.

"9 Kasım Tabyalar Yürüyüşü'nde" elinde bayrağı ile tabyalara yürüyecek kadar milli heyecanı olan Muzaffer Dede'nin 12 Mart Erzurum'un kurtuluş gününde ve Çanakkale Zaferi'nin yıl dönümünde şehitlerin ruhlarına hatim okuttuğunu duyduğumuzda ona olan hayranlığımız ve saygımız bir kez daha artmıştı.

Muzaffer Dede,Ebu ishak Türbesinin önünde verdiği yaşam mücadelesi ile akıl ve vicdan sahiplerine  Yunus'un "Mal sahibi, mülk sahibi/Hani bunun ilk sahibi/Mal da yalan ,mülk de yalan/Var biraz da sen oyalan "  mısralarını  beden dili ile haykırır gibiydi.

Bu sabah gözlerim Ebu İshak Türbesi'nin önünde  fındık satan dedeyi aradı .Baktım, ne kendisi ,ne de sandığı oradaydı. Bir hayal gibi bir anda kaybolmuştu

Sordum, "Fındıkçı Dede ölmüş, sahne-i ömürden çekilmiş "dediler.

İçimi garip bir hüzün kapladı. Şairin" nasıl  yok oluyor bir anda insan ?" mısralarını düşündüm.

Fındıkçı Dede aramızdan ayrılmasına ayrılmıştı ama biz onu kalenin burçlarında  nöbet yerini terk etmeyen bir muhafız gibi hatırlayacağız.

Çifte minareli medresenin önünden her geçişimizde  onun  helâl kazanç abidesi olan hayalini göreceğiz. Makamı cennet olsun. 


Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.
  • Eren 01 Ocak 1970 02:00

    Belediye başkanımızdan rica ediyorum lütfen fındıkçı dedemizin adına oraya gittiğimizde bize onu hatırlatacak bir anıt yapın.

  • Akif bumin 01 Ocak 1970 02:00

    Her zaman heykel dikmeye karşıyım ama ac gozlulerin vatan sevgisinden mahrumlarin ve bizlerin onu unutmaması ve onun gibi davranmasına sebep olacak bir anıt veya bir simgesi olması gerek