O, Kelimelerin Efendisiydi... ÖMER NAZMİ

 

Çok kızdırırdım onu.

 

Bembeyaz saçıyla, sakalıyla, yaşıyla ilgili espriler yapar deli ederdim.

 

O da altta kalmazdı.

 

Camekanlı odamın önüne gelip, açtığı pencereden fıstık atardı bana.

 

Yerimden kalkmamla kaçması bir olur, saydırırdım arkasından.

 

Akşam olduğunda…

 

“Hadi beni eve bırak”

 

-Başka bir emrin? Şoförün mü var, otobüse bin.

 

“Otobüse vereceğim 1,5 lirayı sana vereyim”

 

-Tamam gel hadi.

 

Arabadan indiğinde…

 

“Senin arabanın tekerini, dingilini… Ver ulan 1,5 liramı” diye bağırırdı.

 

Vermezdim.

 

Ertesi gün yine aynısı olurdu.

 

Arabama her bindiğinde alırdım parayı, o da her indiğinde tekerime, dingilime…  

 

Küfür bir insanın ağzına bu kadar mı yakışırdı.

 

Birikirdi o bozukluklar.

 

Sonra sigara alır ona verirdim.

 

“Hadi bir de rakı ısmarla tam olsun” derdi.

 

İkinci kadehten sonra ‘ne olacak bu memleketin hali?’ sorusu sorulmazdı masada.

 

Onun için çözüm belliydi.

 

Sosyalistti.

 

Marksizm’i anlatır, bayıltırdı beni.

 

Dinlemediğimi anladığında “Kime söylüyorum lan ben. Sen ne anlarsın olm sosyalizmden. İç hadi iç” derdi.

 

‘Su Perileri ve Serpantinler’ kitabı çıktığında imzalayarak verdi.

 

“Bazen gıcıklık yapsa da dar günde dostluğunu esirgemeyen Onur Sağsöz’e…” diye yazmıştı.

 

Asıl gıcıklığı o yaptı.

 

Duramadı.

 

Annesinin hastalığında araladığı öte alem kapısından geçti gitti.

 

Sinan Özçaylak cansız bedenini yıkarken, Çağrı Arısoy Kars’tan, Yıldırım Ülkü Erzincan’dan yüzünü son bir kez daha görmek için yetişmeye çalışıyordu.

 

Saçı, sakalı gibi bembeyazdı yüzü.  

 

Adam gibi bir adamın yüzüne son kez baktık.

 

Kendinden başka kimseye zararı olmayan bir adamın yüzüne son bakışımızdı.

 

Asıl adı Muhammed olan dostumuz Ömer Nazmi Yavuz’u, Efendimize komşu olsun temennisiyle verdik toprağa.

 

Bu dünyadan ayrılalı daha bir ay olmamıştı, çok sevdiği anacığının kucağına bıraktık.

 

Canımız yana yana, dualarla, gözyaşlarıyla uğurladık kelimelerin efendisini.

 

“Eğer öldürmezsem içimdeki maestroyu

Asla bitmeyecek bu fırtına konçertosu” demişti.

 

Maestro öldü ve konçerto bitti.

 

Nur içinde yat Muhammed Ömer Nazmi Yavuz.

 

Dostluğunla, şiirlerinle, öykülerinle yüreğimize dokundun.

 

Biz senden razıydık, Allah’ta razı olsun.

 

***

 

FIRTINA KONÇERTOSU

 

Kaçak geçtim akşamın sınırından

Düş asmalarından kopardım bir salkım şaraplık sözü

Ruhun da duymanı ruhbanın da

İyi bilirim mülteci sıkıntısını

Sığıntı olur adam bilmediği el diline

Ve de kendine

Elin el ellerini ısıtırken yaban sahilde

Bakışlarını başkasına kırparken kirpiklerin

Tek koruk tanesi yeter sarhoş gezmeme

 

Bilmelisin

Meyhanesini sırtında taşır gidenler

Gayrı yüzümü göremez üzüm karası gözlerin

Bağ da senin olsun bahçe de

 

Gecenin boş salonunda yürüyorum artık

Loş duvarlarda yankılanıyor ayak seslerin

Bir elimde sensiz eseri

Diğerinde sihirli çubuk

Üzerimde yağmurlu frakla çıkıyorum sahneye

Ardımda rüzgar

Ve kiraz ağacı

Ve söğüt

Ve sessizliğin uğultusunu dinlerken, buz ayazla poyraz bekliyor işaretimi

Bir de ağlayan kız

 

Terim kanıma karışıyor rüzgarın ilk çığlığında

Birden inliyor düşen yapraklar

Kırılıyor dalgaların vurduğu her yer

Donduruyor ayazın ıslığı

Poyraz söküyor tenimi

 

Dinliyorum kendimi

 

Eğer öldürmezsem içimdeki maestroyu

Asla bitmeyecek bu fırtına konçertosu

 

Muhammed Ömer Nazmi YAVUZ

27.10.2014 Su Perileri ve Serpantinler

 

 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.
  • DADAŞ 14 Mart 2022 18:43

    Rahmet diliyorum... Büyük şehir belediyesi nin cenaze hizmetlerinide umarım birgün kaleme alırsınız..ONUR bey..

  • Mutlu durak 14 Mart 2022 14:48

    Allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun inşallah