Tahtacılar'da mazinin izleri -3-

Cedid Caddesi’nden Tahtacılar’a dönüşte köşe başındaki Marancıgil ailesine ait A. Kadir Marancıgil’in işlettiği manifatura dükkânını ve derenin üzerindeki marancı atölyesini, şu anda aynı köşede hırdavatçılık yapan Nimetulah Marancıgil’den öğreniyorum.

Nimetullah Marancıgil’in anne tarafından dedeleri tahmisçi İbrahim’in de Habibbaba Türbesi civarında bir başka maran dükkânı olduğunu sohbetimizden anlıyoruz.

A.Kadir Marancıgil’in babası Avni ile onun kardeşi Hikmet Ustaların maran işini Ermeni ustalardan sonra Erzurum’da yapan yerli ustalar olması, ailenin önemli bir özelliği olarak öne çıkmaktadır.

Çarşının en eskilerinden olan Nimetullah Marancıgil ve Mithat Kishalı ile olan sohbetimizde, Tahtacılar’da en debdebeli işin maran çekimi olduğunu da dinlemiş oluyorum.

Karadeniz ve Bayburt’tan gelen ıstiriç mazızından yapılı ham boyunduruk ve mazı, Marancıgil’in atölyesinde şekillendirilir, üç parça halindeki maranlar da yine bu işletmede yapılırmış.

Yine bu atölyede öküz ve camış (manda) arabaları ile furgun denilen, ot ve sap taşımak için kullanılan arabalar imal edilirmiş.

Ateşte kızdırılan demir halkaların çengellerle tutulup marana geçirilmesi ve akabinde soğuk suya daldırılması anında yaşanan heyecan ve şamata öyle çok olurmuş ki onlarca kişi bu anı seyredip dururmuş.

Marancıgil’in dükkânından sonra Cemal Kishalı’nın inşaat, mobilya malzemeleri ve nalburiye üzerine olan dükkânı, Mustafa Özyaparın dülger, Sofu Usta diye bilinen Hüsnü Anatepe’nin dülger, Ahmet Kaplan’ın elbiseci, Necati Kishalı’nın konta plak, duralit, sunta, Hakkı Usta’nın mobilyacı, Hanifi ve Celal Turalıoğulları’nın sac, kürek, soba ve demir işleri yaptıkları işletmeleri, Şakir Usta’nın dülger, Agâh, Erman ve Salih Sezgin’in manifatura dükkânları sıralanırmış.

Cemal Kishalı’nın oğlu Mithat Kishalı, babasından kalan dükkânda inşaat ve mobilya malzemesi satmakla geleneği sürdürmeğe devam ediyor.

Kishalı ailesi; kökleri Bağdat’a uzanan bir geçmişe sahip, Cemal Kishalı’nın on yıl çalışarak kaleme aldığı “Ecdat Kervanı” ismindeki secereye göre, en büyük dede Davut Baba Bağdat’tan manevi görevle Anadolu’ya gelmiş ve sonunda aile Tortum Kisha’yı mekân tutmuş.

Şehrimizin önemli şahsiyetlerinden değerli bilim adamı Prof. Dr. Yunus Kishalı Hocamızın da bu aileden olduğunu belirtirken, 2011 Kış Oyunları’na giden süreçte Yunus Hoca’nın büyük emeklerinin olduğunu da ifade etmek isterim.

Mobilya ustası Hakkı Usta’nın yerine gelen Murat Aktan’ın sac dükkânı da bu sıradaydı.

Baysal Oteli’nin yeri eskiden bahçeli bir evmiş, bahçenin önünde üç tane kulübe bulunuyormuş.

Burayı daha sonra Necati Özgenç ve Baysallar satın almış.

Necati Özgenç’in yerinde oyma ve torna işleri yapan Naim Usta, Kirve lakaplı Necati Usta, ayakkabı yapan Kunduracı Hayri’nin dükkânları mevcutmuş.

Saraç Erdal’ın dükkânı da bu civarlardaymış.

Efes Oteli’nin yerinde mobilyacı dükkânı ile devam eden Tahtacılar semti, elektrik teknisyeni Ruhi İnal’ın elektrikçi dükkânı ile sona ererdi.

Karanlık Kümbet’in karşısında Dr. Celal Usakalp’ın (çöplük doktoru) uzun yıllar muayenehane işlettiğini de bu arada belirtelim.

Şehrin marka isimlerinden olan Dr. Celal Bey’in kendisine has tedavi yöntemleri vardı, o dönemlerde her türlü hastalığa bakan Dr. Celal Bey, tabir yerindeyse Erzurum’un şifa dağıtıcısıydı.

Celal Bey daha sonra muayenehanesini Tahta Hamam’ın yanına Alyaplar’ın evin altına taşımıştı.

Balyoz Sokak’ta oturduğumuz zaman, nasıl olmuştuysa yanan sobanın köşesine burnumun üst tarafı çarpmıştı.

Bir anda kanayan yarayı gören rahmetli babam, elimden tuttuğu gibi beni Dr. Celal Bey’in muayenehanesine yetiştirmişti.

Dr. Celal Bey’in kanayan yere attığı demir ağrafın izlerini bugün bile taşımakta ve aynaya baktığımda bu olayı her defasında hatırlamaktayım.

O günün şartlarında Erzurum’da yaşayıp da Dr. Celal’e muayene olmayan yok gibiydi ve her hastanın da onunla ilgili mutlak bir anısı olurdu.

Dr. Celal Bey nev-i şahsına münhasır bir kişilikti, muayenehanesi ve giyim kuşamı oldukça mütevazı idi.

Fakir hastalardan asla ücret almayan Dr. Celal Bey, kazandığını Erzurum’a yatırdıysa da projelerinde pek başarılı olamamıştı.

Develer Çeşmesi’nin karşısında, Kavak Kapısı’nda ve Cumhuriyet Caddesi’ndeki eski Hayat Eczanesi’nin üstünde muayenehane işleten Dr. Celal Bey’in reçeteleri de oldukça ilginçti.

Baysal Oteli’nin köşesinden içeriye doğru uzanan Hacı Hasan Sokak’ta eski muallimlerden Rıza Bey’in ahır ve mereklerinin yerinde ceviz bavul imal eden bir imalathanenin, sokağın arka taraflarında ise Dr. Edip Bey’in evlerinin bulunduğunu, Asım ve Mehmet Tatlıoğlu’nun vitrin ve dekorasyon işleri yaptıkları uzun atölyelerinin ise Derviş Ağa Camii’nin karşısındaki arada olduğunu, yine çarşının eski esnaflarından öğreniyoruz.

Cumartesi ve Pazar günleri bu bavulların Tahtacılar semtinde sergilendiğini bizler de sıkça görürdük.

Dönemin meşhur nakkaşı Babacan Usta ile Nalıncı Ziya Usta’nın ismi hâlâ unutulmamış.

Maran çekimi, küntekâri ustaları, ahşap tavan işi yapan ustalar, kollu hızarcılar anılarda kalmış.

Kış gelip cadde kar ve buzla kaplandığı zaman, Mahallebaşı’ndan aşağı patenleriyle kayan Avcıoğulları’ndan Enver’in ve Cevdet Gökhan’ın, Eren ve ağabeyisi Muzaffer’in Tahtacılar’da biten artistik hareketleri de çarşının hatıraları arasında yer almaktadır.

Karanlık Kümbet’in sağ tarafından Gülahmet’e çıkan istikamette uzun bir taş duvar mevcuttu.

Bu duvarın arkasında mezarlıklar bulunuyordu, mezarlıkların sökülmesi anında ortaya çıkan üç katlı mezarın alt katında uzun, örülü saçlarıyla ortaya çıkan genç bir kızın çürümüş cesedi ise hafızalarda hâlâ tazeliğini koruyor. 

 Çarşı şimdilerde durgun ve sessiz, eski hareketli günlerinin özlemi içerisinde, Tahtacılar semtinin eski esnaflarından Marancıgil, Kishalı, Özyaparlar, Turalıoğulları ve Dengizekler hâlâ ailelerinden gelen esnaflık geleneğini sürdürmektedirler.

Tahtacılar’da geçmişten bu güne çok şeyler değişmiş, çarşıda değişik iş kollarından işletmeleri görmek mümkün, ticari hareketlilik göze çarpmıyor, bütün bunlara rağmen Şevket Saruhan hayratı olan çeşme hâlâ akmaya devam ediyor, onunda suyu değişti mi bilmiyorum.

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.
  • Bahriye DUYMUŞ 01 Ocak 1970 02:00

    Sn.Güzel ; Tahtacılar da köşe başındaki Marancıgil ailesinden bahsederken anılarım tazelendi. Bende o dönemde Dumlupınar İlkokulunda öğretmen ve idarecilik yaptım . Öğrencim bulunan o küçük kızımız Nuri nisa Marancıgili hatırladım.okula tertemiz siyah önlük ,beyaz yakası ile gelen çalışkan, bir o kadar da sevimli öğrencimi : Ailesi nede temiz ve tertipli bir şekilde okula gönderir ve çocuğu ile ilgilenirdi.Çarşının gene eski simalarından bir o kadar da semtin bulunduğu okulla , öğretmen ve idarecisi ile ilgilenen , okulda başarıyı artırmak , eğitim ve öğretimin kalitesini yükseltmek için ne gerekiyorsa yardımcı olacağını söyleyen değerli büyüğümüz rahmetli Necati KİSHALI abimi unutamam . O dönemde Şehrin çoğu insanı Dumlupınar İlkokulunu özel okul bilirlerdi (1980-2000 yılları arası)Yine Saç kürek soba ve demir işleri ile ticaretini sürdüren Celal ve Muhsin Turalı Oğulları kardeşlerinin ; Sevimli bir o kadar da çalışkan Bora ve İrfan Turalı oğlu nu hatırlattı : Yıllar öncesine götürdü . Saydığınız semtlerde oturmuş,büyümüş ,okumuş bu ve bunun gibi diğer çocuklarım ;Bu gün ERZURUM ‘a da büyük hizmetlerde bulunuyorlar.Bir eğitimci olarak bu ve bunun gibi yetiştirdiğim çocuklarımla ve Yegenağa ,Gülahmet ,Cedit ve Tahtacılar semtinde bulunan değerli velilerimle gurur duyuyorum.Kendilerine çok teşekkür ediyor .Sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

  • BİLGİ GÜÇLÜ 01 Ocak 1970 02:00

    Erdal bey bize geçmişe yolculuk yaptırdınız.Bizim evimizde Kadana Mahallesinde idi.Dede evimiz Dervişağa Mahallesi.Dedem ve dayılarım Hattat ve Cami ustasıydı.Hatta Dervişağa caminin onarımı sırasında kubbesine kurulan iskeleye dayım çıkararak ismimizi yazmıştı.Babamın tahtacılarda Güzelyurt otelinin yanında Güzelyurt lokantası vardı.Birde Tahtacıların başında Maviköşe kahvesi babamındı.BİLGİ GÜÇLÜ

  • Yasemin BAKICI 01 Ocak 1970 02:00

    Her ne kadar yukarıda sayılı olan isimlerin bazılarını sadece ismen biliyor olsam da Gülahmet, Tahtacılar, Cedid gibi Mahallerde yetişip develerden şabahaneden şafilerden su içen çocukların Erzumlu olma ahlak ve bilincine sahip olduğu düşünenlerdenim. Yazınız bana, doğdum ve büyüdüğüm bölgenin ne kadar değerli olduğunu, bu değeri orada yaşayan insanların kültüründen aldığını hatırlattı. Bir başkaydı Devrişağa Camiine ramazanda sabah namazına gitmek babane ile, bir başkaydı ve anlamlıydı Gül Marketten,santralden, Zeki Amcanın bakkalından alış-veriş yapmak, bizim kuşakta Camcı Kadir vardı, Tüp Turallardan değiştirilirdi, ne ararsak Şişko Fikretin dükanında bulurduk, fotoğraf Rahmetli Fatih`de çekilirdi, Hele tüm mahalleli elimizde eşyalarla trenle hasankaleye gitmek bambaşkaydı. Komşuluk vardı, dostluk vardı, misafirlikler ayda bir değil, kapı çalınarak yapılırdı. Güllü lü hamamı, tahta hamamını bilmeyen görmeyen yoktu. Bir şehirde bu kadar hızlı bir kültür değişiminin yaşanması çok acı ve üzücü malesef bu kadar değerli olan bölgeler her ne kadar da değerli insanları yetiştirmiş olsada şu an hak etmediği şekilde bakımsız ve şehrin neredeyse varoş sayılabailecek durumuna geldi.