Üslûp-dil ve edep

Sözünübilen kişinin işini ağ ede bir söz

Sözü pişirip diyenin yüzünü ağ ede bir söz

Söz ola kese savaşı söz ola kestire başı

Söz ola ağulu aşı yağ ile bal ede bir söz

                                           Yunus Emre


Ülkemizde son yıllarda ve özellikle de günümüzde bir dil ve üslûp sorunu yaşanmakta... Anlaşma ve uzlaşma aracı olan dil maalesef anlaşma aracı değil, bir çatışma aygıtı olarak kullanılmakta ve haliyle de ciddi bir üslûp sorununu beraberinde getirmekte ve böylece de  toplumda ayrışmalara ve kutuplaşmalara neden olmakta.. Oysa ki dil denilen meleke genel bir ifadeyle insanlara özgü bir anlaşma aracı olarak tanımlanır. İnsanlar duygularını, düşüncelerini, fikirlerini birbirine nakletmek; meramlarını birbirine aktarmak için dil denilen vasıtaya başvurur ve dili kullanınırlar. Zaten insan ile hayvan arasındaki belirgin farklardan birisidir dili kullanmak..."İnsanlar konuşa konuşa; hayvanlar koklaşa koklaşa anlaşırlar" darb-ı meseli  herhalde boşuna söylenmiş bir söz değil...


Mensubu ve içinde bulunduğumuz kültür ve inanç dünyamızda da dili kullanma âdabının özünde insanî , ahlâkî  ve mistik bir derinlik yatar.. Edebiyatçılarımızdan Recaizâde Mahmut Ekrem'in kültürumüze  kazandırdığı "Üslûb-u beyân aynıyla insandır" cümlesinde yer alan; dili kullanma biçimin ve  âdabının kişilerin şahsiyet ,anlayışve mizacının yansıması ve dışa vurumu olduğu ifade edilmekte... Bu ifadeden hareketle; kişilerin üslûbu onların gerçek görüş ve düşüncelerinin kalbi ve insanlıklarının özü yani tâ kendileri olduğunu söyleyebiliriz. Yine kişilerin değeri ve sahip olduğu erdemler davranışlarında veya konuşurken, yazarken tercih ettiği üslûbun kullanış tarzında ifadesini bulur.


Edepli konuşmak ve âdapla yazmak insanî ve ahlâkî davranışların başında gelir ve bu maksatlatla olsa gerek, atalarımız edebî ifadesiyle "İnsan dilinin altında gizlidir." demişler... Dilin kullanılmasında yani anlatım veya ifadenin renkli, samimi, akıcı, estetik ve sürükleyici olmasında; alınan eğitim, edinilen kültürel birikim, yaşanılan ortam, mensup olunan dünya görüşü, hayata ve insana bakış, ideoloji ve benzeri gibi bir çok faktör önemli ölçüde belirleyici olur. Bu nedenle olacak ki yeterli fikir ve bilgi donanıma sahip olamayanların düşünce ve fikir dünyaları kısır ve sığ olduğu gibi, kullandıkları üslûp da o derece çirkin ve kaba olur..


Yunus Emre asırlar ötesinden ölümsüz mısralarla seslenmekte; sarsıcı ifadelerle  âdeta ders verircesine dili kullanmanın ne kadar hayati ve önemli olduğunu vurgulamakta ve yine seçilen kelime ve cümlelerin şiddet derecesinin güzellik ve tahribatını anlatmakta... Yunus'u dilinden düşürmeyenlerin Yunus'un barış ve sevgi dilinden ne kadar uzakta olduğunu hayretle izliyoruz. Başta siyaset arenası olmak üzere, yazılı ve sözlü medyeda, beşeri münasebetlerde ve sokakta her Allah'ın günü çatışmacı, ayrıştırıcı  ötekileştirici, nezaketten, zerâfetten uzak ve ama çoğu kez de "argo"yüklü basit bir üslûp sergilenmekte ve kullanılmakta.. Bırakın sokak dilini kullananları, topluma örnek olması gerekenler  dahi sergiledikleri davranış ve üslûplarıyla örnek olmanın çok uzağında.... Yüce Allah Lokman suresi'nin 19. ayetinde "Yürüyüşünde mütevâzi (alçak gönüllü) ol ve sesini alçat, (alçak sesle konuş) muhakkak ki seslerin en çirkini elbette merkebin sesidir" buyruğuyla konuşma âdabının ve edebinin sınırlarını belirlemiş olmakla birlikte; dili kullanmada haddini aşan tüm insanları ikaz etmekte... Bu bakımdan her kesin mevki ve makamı ne olursa olsun, her yer ve mekanda diline ve üslûbuna mutlaka dikkat etmesi ve itina göstermesi zorunluluğu var...


Sosyal barışa ve kardeşlik hukukuna en çok ihtiyaç duyulan günümüzde, başta bazı siyasiler olmak üzere toplumun her kesiminde dil bir mızrak ve kılıç gibi yaralayıcı bir biçimde kullanılmakta fay hatları tetiklenmekte, en hayati milli meselelerde bile ortak zeminde buluşma imkânına sahip olunamamakta.. Yine ortak kavram ve terimler kullanılamadığından sözde bazı aydınlarımızda bile saatlerce süren tartışmaların neticesinde aralarında uzlaşma sağlanamamakta... Televizyon tartışmalarına bakıyorsunuz Yunus'un ifadesiyle "Az söz er öğütür,çok söz hayvan yüküdür, bilire bir söz yeter, eğer sende cevher var ise." tabirinde ifade edilen özlüve icâzlı konuşma yerine, anlamsız ve soyut ve içı boşifadelerle âdeta bir ton keçi boynuzu yedirilmekte; fakat neticesinde ise bir gram bal verilmemekte... Gerçek aydınların sustuğu, ama bazı demegogların her alanda, her sahada ve her konuda fikir yürüttüğü garabet bir durumla karşıkarşıya kaldığımız görülmekte... Sadece ve yalnızca sorunlar dile getirilmekte, kifâyetsizliklerinden olacak ki çözüm önerleri üreilememekte... Unutulmamalıdır sorunları söyleyip,çözüm yolu gösteremeyenler o sorunun bir parçası haline gelirler...


Cemil Meriç, "Aydın kendi kafasıyla düşünen,kendi gönlüyle hisseden kişidir" tanımını yapmaktadır. Erol Güngör ise "O, bir hadise karşısında "bu nedir sualini sormaz" gördüğüşeyler arasında sebep sonuç münasebetlerini 0 bulmaya çalışır. Halkın dünyası daima inançlara ve kanaatlere dayandığı halde; aydının dünyası daima ispat ve tahkik mevzuu olan bilgilere dayanır"ifadelerini kullanmakta... Ülkemizde bu niteliklere sahip aydınlarımız var iken; kendini aydın sayanların, ama dili kullanma becerisinden çok uzak ve her gün aynı nakaratları ve siyasî şovları tekrarlamaktan ibaret  "lâf u güzâf" sözlerinden başka; cemiyete verecekleri hiç bir şeyleri olamaz

.

Hızla kültür dilinin ve kavramlarının kullanılmasında uzaklaşılmakta, konuşma aracı olarak benimsenen sokak dilinin de ötesinde edep ve zerâfetten uzak " mizah, nükte ve teşbihlerin" yer almadıgı; buna karşılık tamamen dilimizin estetiğine aykırı argo ve avamî bir dil kullanımının hayatımıza ve üslûbumuza hakim olmasının talihsizliğini yaşıyoruz. "Belâgatlı" veya "retorik" bir dil kulladıklarını ve kendilerinin "hâtip"olduğunu zannedenler bile söz ve söylemlerinde üslûplarını basit  ve argo  dil  kullanımından kurtaramadıklarını görüyoruz. Eskilerin tabiriyle "kelâm-i kibar" denilen güzel, erdemli ve edepli sözlerin kullanılmadığı, yine eski tabiriyle "elfâz-ı galiz" yani küfürlü, edep dışı sözlerin bol bol sarfedildiği bir süreç yaşanmakta..


Sokağa bakıldığında da aynı manzara görülmekte; gençlerin cümle kurmakta zorlandıklarını, genel olmamakla birlikte gereksiz ve yakışıksız bir biçimde bolca yeminli ve küfürlü bir dil kullanıldıklarına, hatta küfür yüklü sözlerin tamamlayıcı bir unsur gibi kullanıldığına şahit oluyoruz. Tabi böyle bir dil kullanımının sosyolojik ve psikolojik nedenlerinin olduğu muhakkak.. Ama anladığım kadarıyla yalan söyleyenlerin yemine; meramını anlatmak ve aktarmakta zorluk çekenlerin ise; küfürlübir dil söylemine yöneldikleri anlaşılmakta....


Dil ve üslûp alanında söylenecek, anlatılacak çok şey var. Sanırım Şeyh Sadî'ye ait olan "Susmak alimin vakarı,câhilin ise perdesidir" hikmetli ve veciz ifadesi dili kullananlara ve gereksiz ve yersiz konuşanlara  güzel bir nasihattır. Zaten yeri geldiğinde konuşmak güzel olduğu gibi, zamanı geldiğinde susmak da güzeldir. Yine "Söz bilirsen sözün söyle sözünden ibret alsınlar; söz bilmezsen sükût et seni bir adam sansınlar" yine "Kem söz sahibine aitir" benzeri, anlamlı ve güzel kinayeli atasözlerimiz var... Erzurum tabiriyle günde "on part" üstelik irticâlen konuşanların hata yapmama şansları hemen hemen yok gibi...


Netice olarak  her kesin her kese sözlü nasihat ettiği bir toplumsal hayat ve ahlâk yerine; söz ve davranışlarımızla  birbirimize örnek olduğumuz, bilgilerimizin ve sözlerimizin davranışlarımıza ve hayatımızın her alanına yansıdığı ve pratik değer kazandığı ölçüde hakiki anlamda inanç ve  ahlâk sahibi olduğumuzdan söz edilebilir. Biz eğitimcilere ait güzel bir sözümüz var "Eğitimin %80'ni örnek olmak, gerisi ise diğerleridir.''

Yazımızı yine edepli dil ve üslûp kullanımına ilişkin bir şiirden alınan bir beyitle sonlandıralım.


Kaabiliyet dad-ı Hak'tır her kula olmaz nasip

Sad-hezâr terbiye etsen bî-edepten olmaz edip

Etiketler : Üslûp-dil ve edep
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.
  • ÖMER HORASAN 01 Ocak 1970 02:00

    İNSANLAR GİBİ KONUŞARAK ANLAŞAMIYORSAK HAYVANLAR GİBİ KOKLAŞARAK ANLAŞALIM YETERKİ ANLAŞALIM

  • seyfullah hızarcı 01 Ocak 1970 02:00

    Anlayana az anlamayana davul zurna saz demişler. Gerçekten çok güzel. saygılar hocam.

  • v.turan 01 Ocak 1970 02:00

    Allah (celle celâluhu), Hz. Musa'ya (aleyhisselâm) Firavun hakkında "?Ona yumuşak söz söyle, belki düşünür." diyor. Yani sana ve kavmine yıllarca kan kusturan Firavun bile olsa, yumuşak söz ve tatlı dille muamele edilmesi söz konusu. elinize sağlı değerli hocam.

  • kağan tuna 01 Ocak 1970 02:00

    Çok güzel.bir yazı...