Albay İhsan Yavuzer

          Şubat 1915'te Ruslar'ın eline geçen Erzurum 1918'e kadar 3 yıl Rus işgali altında kalmış... Ruslar çekildikten sonra Ermeniler elinde kalmış ve Erzurum  bu dönemde binlerce vatan evladını kaybetmiş, binlerce göç vermiş, yakılmış yıkılmış...


          Bu yıllarda Erzurum nüfusunun 160 binlerden 10 binlere kadar düşmesi konunun  vahametini gözler önüne sermektedir. Bu işgal yılları içinde Erzurum ve köylerinde 20 binden fazla ölüm olduğunu yazan kaynaklar vardır. Erzurumlu sadece Doğu'da savaşmamış, Yemen'e gitmiş, Galiçya'ya gitmiş, Çanakkale'ye gitmiş, Dumlupınar,Sakarya ve Büyük Taarruz'a katılmış ve bir çoğu bir daha geri dönmemiş.


         Düşünüyorum da bu yıkılışa, yakılışa, yok oluşa rağmen elimizde bu kadar halkoyunu (bar) kalmışsa; bu büyük kültürün karşısında hürmetle eğilmek gerekir. Bu beklide koca bir çınardan elimizde kalan veya bize intikal eden küçücük bir dal... Bu dal bu kadar görkemli ve haşmetli ise birde o koca çınarı düşünün...

         Bazı kitaplar Erzurum'da oynanan barların 32 tane, 46 tane, bazıları 64 tane olduğundan bahseder. Şu anda oynanan 16-18 bar vardır, der.  Diğerlerini bilen ve oynayan yoktur,  diye aktarır. Bana göre 64 değil, bu sayı bekli de 104, 114'tür. Bu kadar büyük bir kültüre bu rakam az bile...


          Barlarla ilgili bütün bilgilerimiz geriye doğru ancak 1926 yılına kadar gitmektedir. O da çok kısıtlı bir bilgi olup Sayın Albay İhsan Yavuzer'in anılarıdır.


          Bar'ın, 1925'deki şapka isyanı sonrası "halkı isyana teşvik ediyor" diye yasaklanması Cumhuriyet'in ilk yıllarında Erzurum'da coşkuyla bar oynandığının kanıtıdır. Bu olayda birçok Erzurumlu, Sinop gibi çeşitli illere sürgün edilmiştir. Bunların içinde bar bilenler hayli fazladır.


          Bu dönemde Erzurum'da yaklaşık bir yıl bar oynanmamış, Albay Yavuzer'in 30 Ekim 1926 günü Cumhuriyet Bayramı'nda Müstahdem Mevki Komutanlığı'nda (Şimdiki Yakutiye Belediye Binası) merdiven altına sakladığı davul-zurnayı ortaya çıkarıp BAR çaldırması törende bulunan halk tarafından büyük bir korku ve şaşkınlıkla karşılanmıştır.  O an, bar tutmaya kimse cesaret edememiş..


         Nasıl etsin ki, bar tutanlar sürülmüş beklide idam edilmiş!


         İhsan Yavuzer, kimsenin bar tutmaya cesaret edemediğini görünce o ara halkın içinde daha önce bar tuttuğunu bildiği kişilerin ellerinden tutarak ortaya çıkarmış, el ele tutturmuş ve korkmadan oynamalarını söylemiş... Onlar oynarken yanlarında durmuş, bar bitene kadar da onlara nezaret etmiştir... 


         O meydanda bunu izleyen halkta bar tutanların başına ne gelecek diye merakla beklemiş. Albay Yavuzer, tören bitince de bar oynayanları alarak Ağır Bakım Tamir Fabrikası'na götürmüş. Fabrikanın bahçesinde oynamalarına devam etmişler. Akşam olunca birden elektrikler kesilmiş. (Belkide kasıtlı kestirilmiş) Bu seferde bar oynayanların fabrikanın karşısındaki bir evin balkonuna çıkararak orada oynatmış. Orasını aydınlatmak için lüks lamba yaktırmış. Bu gösteriyi halk ise merak ve endişe ile izlemiş, ancak bar oynayanların başına bir iş gelmediğini görünce rahat nefes alarak orayı terk etmişler.


         Böylece bir yıl kadar ara verilen bu milli oyunumuz yeniden oynanmaya başlanmış.


         Burada Albay İhsan Yavuzer, kimlere bar tutturmuş, hangi barları oynamış, kimler davul-zurna çalmış bilmiyoruz. Daha sonraları bu devam ettirilmiş mi onu da bilmiyoruz. Ta ki 1934 senesine kadar...  


          İkinci defa  Erzurum'a fabrika müdürü olarak dönen  Albay İhsan Yavuzer, bu kültürümüzün kaybolmaya yüz tuttuğunu anlamış olacak ki işe daha sıkı sarılmak lüzumunu hissetmiş. Fabrikaya davulcu-zurnacı ve bar bilen 4 Erzurumlu delikanlıyı işçi olarak işe almış. Her gün mesaiden sonra fabrikanın bahçesinde bu gençlere bar talimi yaptırmış. 12 barı 4 gruba bölerek her gün 3 bar üzerinde eksersiz yaptırmış. Böylece 12 bar en ince detaylarına kadar işlenmiş, birlik ve beraberlik sağlanmış... Ayrıca bu barcılara çuhadan elbise, ipek şal kuşak ve rugan pabuç yaptırmış. Medeniyet alameti diye kravatı da giyimlerine ilave ettirmiş. Yeleğin yakasında  E.G (Erzurum Gücü) amblemini diktirmiş.


         Ama bu kıyafette varlığını uzun müddet devam ettirememiştir. Fabrikaların çıkardığı kız marka kumaşlar yaygınlaşınca Tortum tezgâhlarında dokunan çuha kumaşlar güncelliğini yitirmiş. Bu tezgâhlar bir bir kapanmış... Vatandaş ister istemez bu fabrika kumaşlarına yönelmş,  koyun yününden yapılan elbiselerde kaybolmuştur.  (Çocukluğumuzda o elbiseleri giyip bayram törenlerine katılanları hatırlarım. Özellikle at üstünde elinde cirit sopası olanları... )


          1934 yılına ait bütün bilgilerimiz bu kadardır. O günün şartları içinde bar sayısı bu kadar mıdır, varsa neden araştırılmamıştır bunları da bilmiyoruz...


          Aşağıda gördüğümüz Ağır Bakım Tamir Fabrikası'nın  "Erzurum Gücü Spor Kulübü"ne ait fotoğrafı dönem hakkında azda olsa fikirler veriyor. Bu ekiptekilerin başlarında giysi olarak neden bir şey yok derken öğreniyoruz ki; bu ekibin başında aslında bir başlık varmış. 11 Haziran 1937 günü Atatürk'ü Trabzon'da karşılayan ekip bu ekiptir. Bar oynarken oyunculardan birinin başlığı düşünce  Atatürk, " Dadaş'a başı açık oynamak yakışır" demiş....


          Demek ki, Rahmetli Yavuzer, bu kıyafete bir başlık uydurabilmiştir. Ama o başlığın nasıl olduğu konusunda elimizde bir bilgi yoktur veya ben bulamadım. İşte Atatürk'ün bu emri ile  Albay Yavuzer, bir daha ekibe başlık taktırmamıştır.


          Erzurum halkoyunları tarihini yazacak bir kişinin bu tarih içinde Albay İhsan Yavuzer'i en başa koyması gerektiği kanaatindeyim. Bir asker olmasına karşın  O, bu kültürümüzün önemini kavrayan, cesaretle işe el atan, barlarımızın yaşaması ve gelecek kuşaklara aktarılması için elinden gelen gayreti gösteren cesur bir Dadaştır....


           O zaman ki polis müdürünün emrini hiçe sayıp, Dadaşça bir duruş sergileyerek ve beklide mesleğini, kariyerini hiçe sayarak barlarımıza sahip çıkması küçümsenecek bir olay değildir. Ayrıca Atatürk'ün huzuruna çıkabilecek düzeyde bir ekip kurması takdire şayan bir olaydır. Eğer barlarımız bugün muhteşem bir düzeye ulaşmışsa burada en büyük pay sahibi Sayın Albay İhsan Yavuzer'dir. Kendisini rahmetle yad ediyoruz. Mekânı cennet olsun.


        Buraya kadar Sayın Albay Yavuzer'in, anılarına yer verdik.  Sıra geldi benim Yavuzer ailesi ile ilgili anılarıma. İhsan Yavuzer'in torunları (aslında amcazadeleri) Tahsin Yavuzer, Hayati Yavuzer, Necati Yavuzer ve Fatih Yavuzer kardeşlere...


         Benim bu işe gönül vermemi sağlayan sevmeme ve ileriki yıllarda devam etmeme vesile olan Sayın Hayati Yavuzer'i burada anmadan geçemem.


          Erzurum Lisesi'nin ana kapısından içeri girince, karşınıza çıkan iki sınıf, hangisi müsaitse orada. Sıraları sürükleyip arka tarafa üstü üste toplamak ben ve Necati için iki dakika. İşte o sınıflarda, öğlen araları veya ders sonrası, Necati kaval ile ezgi çalıyor, Hayati Ağabey öğretmen kürsüsünü davul yapmış, ben oynuyorum.  Hayatı Ağabey çalmayı bırakıp koluma giriyor, biraz birlikte oynuyoruz ve hızla tekrar kürsüye geçer başlardı çalmaya...


          Daha önce Kemal Aykut ve Tahsin Kaya'dan da bir şeyler öğrenmiştim ama  burada sayın Lütfü Keskin'in ve  Adalet Ablamız'ın katkılarını da unutamam...


         Benim dengim Necati... Ondan bir sınıf öndeyim ama o bar dersini ta küçükken bitirmiş, mezun olmuş, şimdide bana öğretiyor...


       Erzurum Lisesi'ne o zamanlar bir zurnacı almışlar. (Secaattin Tatlısu) güya iyi zurna çalıyor, Allah hak getire ne çalması. Necati kavalı alıyor saatlerce alttaki sınıflarda Secaattin'i çalıştırıyor...


      O sıralar bir program için Halkevi ekibini Malazgirt'e çağırıyorlar. Zurnacı diye de bu Secaattin'i götürüyorlar. Malazgirt'te rahmetli Zurnacı Gafur Alpağuz ,(Kör Gafur) gel bir prova alalım diyor.  Seco, başlıyor çalmaya. Çaldığında bar adına hiçbir şey yok. Gafur Efendi duruma sinirlenip bağırınca, "Ağabegi ben zurnaçi degilem, davulçiyem" diyor. Zannediyor ki Gafur Efendi zurna çalamaz... Bunun üzerine  Gafur Efendi hemen zurnayı elinden alarak davulu Seco'nun boynuna asıyor:

"- Hadi çal bakalım diyor!.." Bakıyor ki; Seco'nun davulculuğu daha da berbat. Bunun üzerine başlıyor Seco'yu pataklamaya;  yer misin, yemez misin!

"- Ulan... Bir şey bilmezsin ne diye geldin?"

Secaattin'i, Gafur Efendi'nin elinden zor alıyorlar. 

Akşam gösteri sırasında şu anons yapılıyor:

"-Davulcumuz hastalandığı için onun yerine Muhlis Gedikli Hocamız davul çalacak hepinizden özür dileriz?"

Meğer Secaattin Efendi dayağı yemiş ya ; Necati'den özel ders alıyormuş... (Seco, sonradan Erzurum'un aranılan ve sevilen zurnacılarından biri oldu..)


           Küçük kardeş Fatih Yavuzer, sonradan benim öğrencim oldu. Büyük Ağabey Tahsin Yavuzer ile Necati'nin düğününde tanışıp bar oynadık...


          Kaderin cilvesine bakınız ki;  Albay İhsan Yavuzer'i bilmeden 1970'li yıllarda Yavuzer ailesinin bu kanadı ile tanışacağım,  onlar dedelerinin bu mirasını devam ettirecekler ve barlarımızın yaşatılmasına katkıda bulunacaklar bunu yazmakta bana nasip olacak.


Teşekkürler Yavuzer ailesi ve diğer amcazade Sayın Hamit Yavuzer...


NOT: Bu sütun Yavuzer ailesine sonuna kadar açıktır. Eksiklerim, yanlışlarım varsa özür diler, düzeltilmesi konusunda katkılarını beklerim.

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.
  • Necati YAVUZER 01 Ocak 1970 02:00

    Kıymetli Müdürüm, düne kadar yüzlerce Erzurum gencine BAR lezzetini tattırdınız. Diğer yörelerimizin halk oyunlarını Halk Eğitimi Merkezi`nde açtığınız kurslarla gençliğimize öğrettiniz. Yurtkur`da yaptığınız faaliyetlerle üniversite gençliğimize hizmet verdiniz. Şimdi de kaleminiz ile Türk Halk Oyunlarına hizmete devam ediyorsunuz. Allah (CC.) gönlünüze,zihninize ve kaleminize sağlık,bereket versin.Sevgi ve saygılar sunuyorum. ı

  • Kadir Sabuncuoğlu 01 Ocak 1970 02:00

    Müslüm hocam, elinize sağlık, güzel bir derleme... Ama madem başladınız, devam etmek zorundasınız. İlk bar oynayanları da yazmanızı bekliyorum. Bar başında duran Efendi bey lakabıyla tanıan Vahap Türkkal... Sanayide Tofas servisinin sanhipleri Tahsin Türkkal ve Selçuk Türkkal`ın amcaları. Benim de kirvamdı. Allah rahmet eylesin... Selamlar, kolay gelsin.

  • mevlüt şağbanşua-ELAZIĞ 01 Ocak 1970 02:00

    Sayın Hocam kalemine ve canına sağlık.Hayati hocamı,Adalet hocamı ve hele hele Necati abimizi hatırlamamı ve onlara şükranlarımı sunmama sebep olduğunuz için teşekkürler hocam.Milletimize ve kültürümüze bu denli bağlı olan bir aile ile tanışma şerefine erdiğim için Rabbime sonsuz şükürler.hepinize saygılarımı sunarım.

  • tahsin kaya 01 Ocak 1970 02:00

    Müslim hoca, güzellikleri anlatmakta kelimeler bazen acze düşer. Bu yazıların için söyleyeceğim ifade bu olacaktır. Beynine ve kalemine sağlık. Birileri Erzurum un kaybolan değerlerini hatırlatmalı ki meydanlarda ramazan naraları çekenlerin Erzurumlu olmadığı anlaşılsın. Devamını bekliyorum.

  • Hayati YAVUZER 01 Ocak 1970 02:00

    Müslim Bey, Küçük bir düzeltme yapmamız gerekiyor: Merhum İhsan Bey Dedemizin amcazâdesidir. Doğrudan dedemiz değildir.

  • Hayati YAVUZER 01 Ocak 1970 02:00

    Değerli Kardeşim Müslim Bey, Hatıraların benim de hatıralarımı tazeledi. Kalemine sağlık. Selam ve muhabbetlerimizi gönderiyoruz. (Adalet ve Hayati YAVUZER)

  • Muhammed İkbal Güler 01 Ocak 1970 02:00

    Sayın hocam nedense milli düzeyde bar ile ilgilenmiş ve hakikaten ciddi manada bir Erzurumlu olan Hamit Yavuzer`den bir isim haricinde bahsedilmemiş. Dikkatimi çekti belirtmek istedim.