Erzurum Haber Girişi : 23 Mayıs 2010 18:09

Ankara... Kitaplar, Dostlar ve ENER...

Ankara... Kitaplar, Dostlar ve ENER...

Şimdi ben sırtımı dağa, yönümü denize dönmüş olmasam da, bir şehrin akşama doğru dönen yüzünde kalabalıkların arasında, çoğunlukla vakit geçirdiğim, uzayıp giden kargaşanın, gürültünün, patırtının içinde sığınılabilecek en güzel mekânlardan birinde, bir kitabevinde kendimleyim. Gözünüzün önünden geçen ve gittikçe ağırlaşan manzaraların ruhunuza ve bedeninize yüklediği çelişkiler; vebali, günahı olan bakışlar sizi derinden derine çekip götürürken; kendinizi, çöl ortasında bir vaha misali olan kitap rafları arasına atarsınız. Yıllardır sevdasıyla sürüklenip durduğunuz kitaplar; bazıları tarafından anlaşılamasa da, bazıları tarafından, evi barkı, köşeyi, bucağı, işyerini dolduran kalabalık gibi görülüp, bir kenara itilmesi, azaltılması, başkalarına ve başka yerlere verilmesi söylense de; bu sevda öyle günübirlik, boş zamanlarda(!) yapılan, sadece hazzına talip olunan bir sevda olmadığı için; kolay kolay bitmez ve bir kenara konulamaz.

            Çocuk zamanlara kadar uzayan bir bağlanış karşılığında görülen vefanın, sadakatin yerini tutabilecek ne kaldı ya da ne var ki dünyada? Onun için de; her nereye giderseniz gidin, eğer bu gerçeğin farkında ve bu sevdanın vurgunuysanız; mutlaka kitabın olduğu mekânlarla irtibat kurar, oralarda yeni insanlar tanır, yeni bağlılıklar edinirsiniz. Önceden muhabbetiniz,  birlikte geçirilmiş zamanınız olmayan bu kişilerle saatler sürecek olan bir konunuz vardır: Kitaplar ve anlattıkları… Hele de kitaplar açısından ilgi alanlarınız örtüşüyorsa; sormayın gitsin bu sohbetin tadını… Ayrıca, her zaman çantanızın içinde en az bir iki kitap bulundurmak da, bu işin müptelalarının gösterdikleri davranışlardandır. Hatta; her zaman yanlarında taşıdıkları el çantalarının boyutlarının bile, kitabın sığacağı büyüklükte olmasına dikkat ederler. Yalnızlık hissetmek ve sıkılmak; karşı karşıya kalmayacakları bir durumdur. Zira; en iyi arkadaşları olan kitap; böyle zamanlarında hemen imdatlarına yetişir. 

            Hayatının her hangi bir yerine böylesi bir bağlılığı oturtamamış insanlar, onun yerine; başka şeyler koymaya çalışırlar. Ama bunlar; ruhu tatmin etmekten, zihne aydınlık ve bilgi kazandırmaktan uzak, çoğunlukla zamanı boş meşgalelerle tüketmeye yarar.

            Ankara’ya bu son gidişimde; kitapla dolu, işte böyle iki güzel mekânda; dostlarla, ağabeylerle görüştük. İlki olan Vadi Kitabevi’nde Ebubekir Kurban’la kısa bir muhabbetin ardından geçtiğim “Kurtuba Kitap ve Kahve” adlı (Bayındır sokakta Pınar yayınlarının eski yeri), hem oturabileceğiniz ve hem de kitaplarla haşır neşir olabileceğiniz yerde; değerli şair, vefalı ve güzel insan Ragıp Karcı ağabeyle buluştuk. Uzun zamandır göremediğim, ara sıra telefonla konuştuğumuz Ragıp ağabeyin adını en son gazetelerde; Başbakanlığın şairlerle yaptığı açılım toplantısıyla ilgili olarak okumuştum. Son dönem Türk şiirinin köşe taşlarından olan Ragıp Karcı; erbabı tarafından bilinse de, ülkemizin bu alandaki çarpık bilgisi ve anlayışı sebebiyle, geniş kitlelerce pek tanınmamaktadır. Gerçi şiirin yazanı çok (Yani; yazdıklarının şiir olduğuna inananların sayısı.), okuyanı az olduğundan; belki bu bir yanıyla normal ama; yine de şu söylenebilir ki; ana dilimizin yaşamasının en önemli yardımcısı olan şiir ve şair; daha çok önemsenmelidir.

            Çok yazmayan ama yazdıkları şiirimiz ve dilimiz açısından; çok kıymetli olan Ragıp ağabeyle; Kurtuba Kitap ve Kahve’de sohbetimiz yine kitaplar ve kitap meraklıları üzerineydi. Son zamanlarda yayınevlerinin; kitaba, yazara, şaire, şiire bakışı, kitaba verilen değer ve kitabın muhafaza edilmesi yönündeki sıkıntılar, sohbetin ana konularıydı. 

            Ertesi gün yine uğradığım ve burayla ilgilenen Kamu Araştırmaları Vakfı Müdürü Halil Yıldırım ve kitabevi sorumlusu Ahmet Duruk’la tanıştığım Kurtuba’dan (Her hafta şiir ve sinema üzerine sohbetlerin yapılıp; filmlerin seyredildiği bu yerin adını önce paylaşım sitelerinde görmüştüm.) ayrılıp; genellikle Ankara’ya gelen Erzurumluların buluştuğu Enerji Otel’e geçtim. Orada da; kitap sevgisi ruhlarında yankı bulan Vahdet Nafiz Aksu, Hanifi İspirli ve Mükremin Uzun’la; sokakların insan sesleriyle şenlendiği bir akşam vaktinde, otelin dışarıdaki bölümünde başladığımız sohbetin konusu ise; şiir ve şehirdi. Üçü mısra müptelası, dördüncüsü de tam bu kapıdan içeri girecekken, bazı sebeplerden ötürü dönen, ama türlü uzaklaşamayan, irtibatını kendince devam ettiren bu grup başka ne konuşur ki zaten… Mısraya vurgu yaptığımız bir bölümden sonra, Encümen-i Erzurum’dan sözetti Vahdet Bey…

            Şehirle ilgili düşünce üretim merkezi şeklinde çalışacak olan ve kısa adı ENER olarak belirlenen Koordinasyon Kurulu; Vahdet N. Aksu, Davut Sarı, Mükremin Uzun, Ahmet Kara, Erdal Arslan, Nevrettin Çağlar ve Hikmet Eren’den oluşuyor. ENER’İN sözcüsü Vahdet Nafiz Aksu; TEMEL İLKELERİ‘ni şöyle özetliyor:

            “Hemşeriler arasında düzenli ve sürekli bir şekilde bir “Enformasyon dolaşımı” tesis etmek. Nerede yaşadığına bakılmaksızın, her Erzurum evladının değerli ve önemli olduğuna, harbi ve hasbi hizmeti hak ettiğine yürekten inanmak. Erzurum evlatlarını karalamaya, mesnetsiz tenkide, küçük düşürmeye yönelik hiçbir tavır ve harekete müsamaha göstermemek. Sivil inisiyatifi daha iyi örgütlemeye yönelik uzun vadeli girişimleri önemsemek; bu konudaki planlı ve ısrarlı çabaların içerisinde yer almak. Şehir içinde ve dışında yaşayan hemşerilerin işbirliği ve dayanışma ortam ve mekanizmalarını geliştirilerek, “Yerel kimliğin küresel ölçekte daha vurgulu olarak ifade edilmesini” sağlamak. Bu maksatla, güçlü inisiyatifler üstlenebilecek yetenekteki siyasi ve idari elit’in tamamını, hatta başında Erzurum sıfatı bulunan her müesseseyi doğal müttefik olarak kabul etmek; bunlarla samimi ve dostça ilişkiler geliştirmeyi, şehri geliştirme amacının bir parçası olarak görüp, her koşulda katkı sağlamayı taahhüt etmek. Siyasi yapılanmalara, yönetime, sivil kitle örgütlerine “Tepeden bakan, sürekli eleştiren, ancak eleştirdiği konuda ortaya çare koymayan” bir aydın yaklaşımından ziyade; katkıda bulunmayı ilke edinmiş entellektüel yapıyı inşaya çalışan bir tavır sergilemek.”

            Bundan önce de, değişik zamanlarda, bu tür çabalar gösteren Vahdet Nafiz Aksu ve ona destek verenler, daha önceki teşebbüslerinde sıkıntı yaşasalar da; Ankara’da yaşayan memleket evlatları olarak, Erzurum üzerine kafa yormaktan geri durmuyorlar. Bir işi başarmanın ya da belli bir yere getirmenin en önemli basamağının, yılmamak olduğunun farkındalar çünkü.

            Fizikî olarak uzakta gibi görünseler de, aklen, fikren ve zikren düşündükleri; baba ocaklarının yükselmesidir. Belli açılardan ileri gidiyor gibi görünse de; Erzurum’un nereye gittiğini hakkıyla görenler; şehirdeki ayrıntılara, çözülmelere ve değişimlere dikkat edenlerdir.

            Onun için de; üretilen düşünceye değer verilmeli, gerekli yer ve zamanda kullanılmalıdır. Güzelliklerin, “dilde, fikirde ve işte birlik” le oluşacağı unutulmamalıdır.

 

 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.