Bayramlık Bar (Halkoyunlarımızı) yazmak

     BAYRAMLIK   BAR (Halkoyunlarımızı) YAZMAK.

                  Bar için; Yüzyıların ardından kopup gelen bir vakar demiş şair Akatay...


                 
Bara başlarken bu duruş, bu vakar nereden geliyordu. Bu vakarlı duruşu sergilemek neden icap etmişti. Neden başka hiç bir yörede böyle ''Meydan okuyan'' bir duruş yoktu?

    Bu duruşla   demek istiyordu ki  Dadaş:  Bar; Kahramanlık, yiğitlik, erlik destanıdır.  Kahramanlık, yiğitlik, erlik destanımızı Bar yaptık, oyun yaptık, bu oyunda gör bizi diyordu.

    Tabii.. Bu öyle kendi kendine, birden bire oluşmamıştı. İçinde yüzyılların birikimi, yüzyılların emeği vardı. Tarihin o acımasız süzgecinden ağır ağır geçmiş, damla damla birikmiş , ilmek ilmek örülerek gelmişti. Her figürün bir anlamı, her nağmenin bir figürü vardı.

    Geçmişi taa... Orta Asya ya uzanıyordu, hem de tarihin ilk çağlarına kadar. Orta Asya'da yaşayan Türkler'in dini inançlarına göre kainat üçe ayrılmıştı; Gök, yeryüzü  ve  yeraltı.  Özellikle yeraltı karanlıktı, korkunçtu.

    Yeraltının kötülük yapmasını önlemek için ayinler yapıyorlardı. Ayinleri tertipleyen gurubun başındaki kişiye "Şaman" diyorlardı. Şaman'ın elinde, elceğinden tuttuğu, bir tarafı deriyle kaplı davulu vardı. İşte bu davula ve elceğine "Bar" deniyordu.

    "Yine eski Türkler de yaz bayramı vardı .Bu bayramın sabahında evlerin her tarafı son derece temiz ve süslü bir hale konur , herkes en güzel elbiselerini giyer ve en sevdiği yemekleri yapardı. Herkes mutlaka neşeli ve tebessümlü olurdu. Bu sırada Ak Şaman, elinde sazı olduğu halde gelir (Kış ayinlerini Kara Şaman, yaz ayinlerini Ak Şaman icra ederdi) Dokuz genç kızla, dokuz delikanlı seçerek, bunları ikişer ikişer el ele tutturarak asker gibi dizer ve sazını çalarak onları semaya çıkıyorlarmış gibi ileri doğru yürütürdü... Sazını çalarken ilahi de söylerdi. Bu bedii olay, güya üçüncü kat göğe geldikleri zaman , ellerinde gümüş kırbaçları olan Yasakçılar meydana çıkar, alay içinde kusurları olan varsa geri çevrilirdi''... " (Z.Gökalp)

    Onun için barlarımızı iki gurupta toplayanlar vardır. "Bar Ayinleri" , "Bar Oyunları" diye... Tavuk Barı, Çift Beyaz Güvercin, Kavak, Aşşahtan gelirem gibi barların o yıllara dayanılarak oluştuğu ve Bar Ayini olduğu söylenir.

     Bar Oyunlarının ise yerleşik hayata geçtikten sonra , savaş, deprem, göç ve vatan sevgisi gibi olgularla yoğrularak ortaya çıktığı tezi savunulur..

          Tarihinde bu kadar savaş, bu kadar işgal, bu kadar yıkım görmüş bir şehrin oyunlarının çoğunluğu elbetteki şavaş oyunu olacaktır. Bu savaş oyunlarını hançerle de oynayacaktır, kılıçla da...  El ele, omuz omuza savaşa gidilecektir, onun için elden, omuzdan, belden tutarak oyunlarını sergileyecektir. Açık oynarken elden tutar, (Başbar, Uzundere, Sekme, Temirağa, Tamzara, ) Kapalı oynarken belden kavrar. (Dikine, Koçeri, Aşırma, Dello) Onun için "Bar" demek; el ele tutmak, birliktelik, kardeşlik, sevgi ve  aşktır.

            ikinci bölüm

 
Bu Bar denen şey ne menem şeydir ki, bir dönem ''Halkı isyana teşvik ediyor''diye yasaklanabiliyor.
    Bu Bar denen şey ne menem şeydir ki, savaşa giderken oynandığında kitleleri peşınden sürükleyebiliyor.
    Bu Bar denen şey ne menem şeydir ki, ezgileri insanın ciğerini dağlıyor, ağlatıyor, nara attırıyor, kılıcı, hançeri çektiriyor.
    Bu Bar ezgileri nasıl oluyor da; Rast, Hüzzam , Hüseyini, Hicaz makamlarında olabiliyor.

        Geçen gün bir Bar ekibi izledim. Beni bir hayal alemine alıp götürdüler. Uzun süre kendime gelemedim.
    Başbar da; kahramanca düşman üzerine yürüdüler,
    Koçeri de; Kır atlar üzerinde cenk meydanına daldılar,
    Uzundere de coşkun suların, çağlayanların üzerinden atlayarak menzile erdiler.
    Dikine Barında; mevziye çömelerek aniden düşman üzerine haykırarak hücum ettiler.
    Sekme Barında; dağları, taşları aşarak savaş meydanında tozu dumana kattılar.

    İşte bazen bir resim, bazen bir müzik, bazen bir gravür, önünüzde öyle ufuklar açabiliyor ki , o deryanın içine girdiğinizde kayboluyorsunuz. Şu internet denen teknoloji sayesinde hayal bile edemediğim resimler ve belgelere rastladım. Bazen o resim ve belgeleri yayınlayanların kendileri bile nasıl bir cevher, nasıl bir tarihi belge, yayınladıklarının farkında bile değillerdi. Aslında dedem, dayım, ulu dedem diye baktıkları o resim ,bir devrin anatomisini çıkarıyordu.


   
Kore savaşına giden beş Erzurumlu, orada üstlerine uydurdukları kıyafetlerle Bar oynamışlardı. Çifte Minarelerin önünde Tebriz Kapısı'nın var olduğu dönemde, pazarcı, seyyar satıcı, kalem memuru birlikte bar oynamışlardı. Hepsinin kıyafetleri farklı farklıydı ama oynadıkları Erzurum Barıydı

    İtalya San Marko Meydanı,  iki kılıçtan çıkan kıvılcımların şahidiydi.
    Japonya Oseka Fuarına katılanlar , Hançerlerini maharetle kullanan iki Dadaşa adeta aşık olmuşlardı.
    1926 da Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunu anlatan belgeselde Dadaşlar Köroğlu Barını Kılıçla değil, değenekle oynamışlardı.
    Albay İhsan Yavuzer İş Ocağında kurduğu Bar Ekibine Rugan Pabuç giydirmiş,kıravat taktırmıştı....
Abacı İshak, Nalkıran Mustafa,  Kürdoğlu Şerif,  Kasap Fetli,  Kavutların Mevlüt bir döneme damga vurmuş,iz bırakmıştı . Ve onlardan bu kültürü  devralan
    Kunduracı İdris, İhsan Ertugay, Nimet Gezmiş,  Lütfü Aladağ  ve  Ahmet Korucu bu kültürü bize aktaran unutulmaz şahsiyetlerden sadece bir kaçıydı.
    Mülklü Müştak, Arzıtılı Kemal, Ramis Baba, Ağa Dede , Cazim Emmi o güzel ezgileri çalarken Kavak Kapıda, Köşkte, Kırk Değirmenlerde, Araplar Düzünde, Türbe Deresinde, Boğazda, Kalor'da Dadaşlar Bar tutmuşlardı.
    Hıdırellez, nevruz, koç katımı, ramazan bayramı  ve kurban bayramların da bu mesire yerleri nasıl da şenlenirdi.......
Esen kalın
M
ÜSLÜM ÇAĞLAR-Erzurum. 
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.