Bu günler de geçecek elbet..

Nice büyük badireleri atlamış, nice belaları savuşturmuş olan bu millet inşallah yaşadığımız şu acılı süreci de, el birliğiyle atlatıp, daha aydınlık yarınlara hep birlikte ulaşacaktır. Bunu kimseyi teselli etmek için değil, bütün kalbimle inandığım için söylüyorum. Çünkü bu milletin tarihi, her biri altın levha olan numune sayfalarla doludur.

Yedi düvel üzerimize saldırdığı ve vatan toprakları işgal edildiği zaman, "bir avun inanmış adam" önce olmuştu ve bütün bir millet tek yürek haline gelmişti. Nice felaketler yaşadık, deprem de gördük, yangın da. Terör ve anarşi karşısında da sınav verdik, yokluk ve yoksulluk karşısında da...…

Geçen hafta Irak`ın kuzeyinde Erbil`deydik; Yani yaygın ve de resmi adıyla Kürdistan`daydık...…

Fakat aklımız da, yüreğimiz de Türkiye`deydi. Çukurca`da şehit düşen 33 askerimizin acısı daha tazeyken, bu sefer de Van ve Erciş`i yıkan depremle sarsıldık. Bütün bir millet Van için ağladı ve Van için seferber oldu. Bu da, bu milletin tarihinden, kültüründen ve en önemlisi de imanından gelen vahdet şuurun nasıl dipdiri olduğunu göstermeye yetti de arttı bile...…

Olup bitenleri Erbil`de sınırlı haberleşme imkanlarıyla takip etmeye çalıştık. Üzüntümüz, devlet ve millet güç birliği ederek, felaket bölgesinde gösterdiği üstün başarıyla az da olsa hafifledi.

12 yıl önceki Marmara depreminin üstesinden nasıl geldiysek ve nasıl tez zamanda yaralar sarıldıysa, Van-Erciş depreminde daha iyisi olacak. Çünkü bu sefer imkanlarımız da fazla, tecrübemiz de...…Baksanıza 108 saat sonra enkazın altından canlı insan çıkarılıyor. Yaralı depremzedeler en iyi koşullarda tedavi ediliyor. Çok şükür ki hayatta kalan kimse aç ve açıkta değil. Hem de çeşitli oyunlara rağmen...…

Hepimizin ortak paydası olan Cumhuriyet`imiz bugün 88 yaşına bastı. Yüreğimizdeki yangın yüzünden bu anlamlı günü şanına yaraşır biçimde kutlayamıyoruz. Varsın olsun… Biliyoruz ki, bize bu Cumhuriyet`i hediye eden o yürekli insanlar da olsaydı, böyle bir günde farklı davranmazdı. Çünkü millet olmak, tasada sevinçte birlikte olmak demektir.

Ne şehitlerimizin toprağı kurudu, ne de Van- Erciş`ten tüten dumanlar dindi. Kimin gönlü el verir coşup eğlenmeye...…

Fakat 88 yıl öncesine dair olup bitenleri hatırlamak ve hatırlatmakta da bir mahsur yoktur.

İşte size küçük bir kesit ve Erzurum`un tarihsel önemi...

"Yaz çocuk" demişti. "Yeni kuracağımız devletin şekli idaresi Cumhuriyet olacaktır."

Ve O da, kara kaplı defterinin artık son boş sayfalarından birine aynen böyle yazmıştı:

"...şekli idare cumhuriyet olacaktır"

Henüz Erzurum`daydılar...

Daha aydınlık yarınların şafağı sökmemişti bile...

Bir yanda yürekleri kasıp kavuran bir bıkkınlık ve umutsuzluk; öbür yanda da "...tam bir avuç inanmış adam" vardı.

Kararlıydılar...

Cesurdular...

Ellerinde namlunun ucuna sürdükleri canlarından başka bir şey yoktu...

Emperyalizm sadece şehirleri değil, vicdanları da kuşatmıştı.

Teslim olmayı "ehveni şer" sayanlarla, ölümüne çarpışmayı tercih edenler arasında bir savaştı bu aynı zamanda...

Bulutlar haber veriyordu:

Mazlum halkın kurtuluş kıvılcımları çakmak üzereydi.

Dağlar yol vermese de kervan yola çıkmıştı bir kere...

İmanları, engelleri yıkıyordu tek tek...

Çünkü inanıyorlardı:

Bir gün Anadolu`da yeniden istiklal güneşi parlayacaktı ve yürekleri saran zifiri karanlığın yerini, yıldızlar gibi parlayan yarınlar alacaktı...

Biliyorlardı ki bu halk, tıpkı Kafdağı`nın arkasındaki Anka kuşu gibi kendi küllerinden yeniden doğmak üzereydi...

Yine biliyorlardı ki Erzurum Kongresi, aslında kutlu doğumun mübarek bir sancısıydı...

Zulme gebe kalmış olsa da geceler, besbelli ki yeni bir sabah nuruyla donatacaktı baştan sona bütün Anadolu`yu...

Ankara henüz derin bir uykuda, İstanbul zilletin kollarındaydı...

Ama Erzurum ayaktaydı...

Üstelik yarası daha kanamaktaydı ve henüz giden evlatların yasları tutulmamıştı bile...

Fakat gün yas tutacak gün değildi; `Ya istiklal ya ölüm` deme zamanıydı şimdi...

İşte bu hal üzere Erzurumlu son bir kez daha silkindi ve çok uzaklardan gelen misafirlerine kucak açtı.

Şöyle seslendi onlara:

Şayet aç kalırsak birlikte aç kalacağız, öleceksek de birlikte öleceğiz...

Sadece İstanbul duymadı bu sesi; yankı o denli güçlüydü ki tüm mazlum milletlerin dizlerine derman, gözlerine fer gelmişti...

Haliç`in sakin suları bile coştu...

Yardımcıları Allah, yoldaşları Peygamberdi çünkü...

Takvim yaprakları 1919`u gösteriyordu.

Daha dört yıl vardı, o büyük güne...

Ama ok yaydan çıkmıştı artık; Erzurum, sonra Sivas...

Tüm yollar aynı kutlu kavşağa çıkıyordu...

Dudaklarda dua, yüreklerde sarsılmaz bir iman vardı...

Çocuğun kara kaplı deftere düştüğü not, kuvveden fiile geçecekti bir gün...

Önde Mustafa Kemal, arkasında Kazım Karabekir ve daha niceleri...

Muşlu, Mardinli, Trakyalı...

Trabzonlu, Amasyalı, Konyalı...

Karslı, Bayburtlu, Elazığlı...

İstanbullu, İzmirli, Sarıkamışlı...

Kimse kimsenin kafa kağıdına bakmıyordu; onlar ölümde yoldaştılar, cephede kardeş...

Onlar inanmışlardı, hem de güvenmişlerdi...

Şafak söktü sökecek; nur yüzlü sabahlar Anadolu`yu saracaktı çepeçevre; ya bugün ya da yarın...

1923 sadece bir sonuçtu; öncesi vardı; sonucu anlamlı kılan...

Kürsüde Mustafa Kemal Paşa, karşısında sinelerinde mangal gibi yürek taşıyan ağalar, beyler...

Türktüler, Kürttüler, Lazdılar, Çerkezdiler...

Ama hepsi de adam gibi adamdılar...

Emperyalizme boyun eğmemiştiler ki, ırkçılık gibi ilkel bir duyguya yenilsinler...

Kiminin adı Ahmet`ti, kiminin ki Mırza; Temel de vardı, Hakim de...

Molla da vardı, muallime de...

Kimi yavuklusundan kopmuştu, kimi de en sıcak kucak olan ana kucağından...

Kahrolası hanede evlad-ı iyal kalmıştı...

Ama vatan kurtulmuştu ya...

Kara kaplı defterin o son boş yaprağı, mezarından kalkan ölü gibi ayaklanmıştı artık...

Ankara yeni bir Türk devletinin temelleri üzerine, yarınları bina ediyordu...

Yıl 1923`tü...

Kürsüde Sarı Paşa, hemen karşısında yoldaşları duruyordu...

Öylece taçlandı o gün, tarihin o şanlı yaprağı...

Ve aradan tam seksen altı sene geçti...

Hava puslu, sokaklar sisli olmasına sisli ama tünelin ucundaki ışık bizi bekleyip duruyor.

Şafak söktü sökecek...

Yeryüzündeki bu son Türk Devleti, ceviz ağacının yaprakları gibi kuşattıkça kuşatacak çevresini...

Yüreğimiz daralmasına daralıyor hoş, ama bu günler de geçici...

Ortadoğu`dan Kafkasya`ya, Avrupa`dan uzak diyarlara...

Yakındır her yerde bizim türkümüzün çalacağı günler...

Endişelerim var ama asla umutsuz değilim çünkü biliyorum ki:

Türk Devleti büyüdükçe büyüyecek...
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.