Yeşilkentlerin binasından
Vani Efendi’ye doğru; Asya Paşa’nın ve Müceldililerin evleri, Fizo Babagilin
konak, Doğu Emniyet’in binası, Polis Hüsnü’nün evi bulunurdu.
Yeşilkent Fırını’nın
bitişiğinde Sait Çiğdem ve Şahbender Ünal’ın işlettiği şarküteri, bugünkü cep
marketler gibiydi.
Osman Oluroğulları (Kel
Osman) ve ortağı Zakir’in İstanbul Kasabı, Erzurum’un en gözde kasaplarından
sayılırdı.
Söylenenlere göre çarşının
en şakacısı da Zakir Emi imiş.
Kasap dükkânını bir müddet
Ahmet Oluroğulları işletti, onun genç yaşta vefatından sonra, dükkân asker
malzemesi satan bir işletmeye dönüşmüş durumda.
Kışın sert geçtiği
Erzurum’da, bazı meslekleri yapmak bir hayli zor ve meşakkatlidir.
Kasaplar etler bozulmasın
diye soba kullanmazlar, dükkânın alt zemini de beton olur, kasap’ın sabahtan
akşama kadar bu atmosferde çalışması, herkesin yapacağı bir iş değildir.
Camları buz tutmuş dükkânda
paltosuyla çalışan Ahmet’in, bu soğuğa nasıl direnç gösterdiğine hâlâ şaşarım.
İstanbul Kasabı’nın önünde
tablacılık yapan Hakkı Özdemir ile Kasap Ahmet, soğuğun kahrını çeken iki
arkadaşlardı.
Tablacı Hakkı mevsimine göre
sebze ve meyve satardı, kışın saatlerce karın soğuğun altında rızkını çıkarır,
Bağ-Kur primlerini öderdi, şimdi; Bağ-Kur’dan hak ettiği emekli maaşıyla
geçimini sağlamaya çalışıyor.
Bal, sucuk, kavurma, yufka,
kadayıf, süt ve süt ürünlerinin en kalitelisini satan Sadullah Akdağ da
Erzincan Kapı’sının en canlı ticarethanesi olan Akdağ’ı çalıştırırdı.
Tezgâhı başında tebessümle
müşterilerini karşılayan Sadullah Akdağ kravat takmayı da ihmal etmezdi.
Cemal Ağa’nın oğulları
Binali ve Yaşar’ın işlettikleri dükkânlarının yerinde, bugün ailenin genç nesli
çalıştırdıkları marketleriyle büyük marketlere karşı direnmeye çalışıyorlar.
Karadenizli Mustafa Bey’in
oğlu Hüseyin tarafından işletilen Aydın Pazarı, züccaciye ve hırdavat açısından
oldukça zengin çeşide sahipti.
Çarşının belki de en eski
dükkânlarından olan Uğurlu Gıda’nın sahibi Servet Kuzu, Erzincan Kapısı’nın en
sempatik esnafları arasında sayılırdı.
Tekne içerisindeki çorbalık
yoğurdu tahta kaşıkla satması, görülmeğe değerdi.
Servet Emi paltosunun
üzerine taktığı peştamalı ile çalışır, etrafına şaka yapmaktan geri kalmazdı,
dükkânın en güzel aksesuarı ise yukarıdan asılı yumurta zembiliydi.
“Zemheri ayında gül
isteyenler” misali, Servet Emi’de kışın hastalar arzu eder diye dükkânında bir
miktar yaz meyveleri bulundururdu.
Bir gün çok şık giyimli,
fötr şapkalı bir beyefendi, Servet Emi’ den yarım kilo üvez ister, üvezi tartan
Servet Emi terazinin kefesindeki üvezi huniye aktarır, üvezin torbaya
konulmasını bekleyen müşteri, Servet Eminin “Bey paltonun cebini açar mısın”
sözüyle şaşkına döner, bu yaşanan olay güzel bir hatıra olarak çarşıda hep
anlatılır.
Şu anda asırlık tezgâhın
başında Servet Kuzu’nun oğlu Hacı Canip, çarkı çevirmeğe gayret ediyor.
Bakkal Mustafa Alkan,
Lokantacı Vahap, sert mizacı ile tanınan Bakkal Deli Yaşar, siyah ata binip
gezmesi ile anlatılan Genç Ağa, kapısının önünde yün eğiren Bakkal Laz Dayı,
Bakkal Hacı Zeki Çiğdem, Horozoğlu Bakkaliyesi’nin sahibi Karadenizli Muharrem,
yine Karadeniz kökenli Şükrü Şimşek, yağ, peynir satan Fehmi Babalık çarşının
hatırlanan esnaflarıydılar.
Çarşının sektörünü
değiştirmeyen dükkânlarından olan Metin Ticaret, nalburiye ve cam üzerine
çalışmasına devam ediyor.
Bakkal Kürt Necmettin,
Karadenizli Osman Top ve Paşa Ezber’de, esnaflık kültürü ile bir arada
yaşamanın örneklerini bugünlere hatırlatan esnaflar arasındaydılar.
Bakkal dükkânlarını,
sonraları Teyp, Radyo ve Kırtasiye satan işyerine döndüren İyigörenler de,
Erzincan Çarşısı’nın bilinen esnaflarıydılar.
Zabıta Karakolu’nun
karşısında Tenekeci İhsan Çeyrek, Berber Eyüp, Kolukısaların yüksek
kahvehanesi, minibüs simsarı Sadrettin, Mahbupların nenenin evi ve nalıncı
Dülger Muharrem ile devam eden çarşı, eskiden Jandarma Süvari Bölüğü olan Gez
Apartmanı ve Gez Hamamı’na kadar uzanırdı.
Çarşının hamalları arasında
60 kg’lık yağları küfesinde taşıyan Kata Lütfü, meczup mizaçlı hoş bir adam
olarak biliniyor, Halis ve kardeşi Halit Emiler de çarşının alın teri ile ekmek
kavgası yapan hamalları arasında rahmetle anılıyorlar.
Kendisine bağlanmak istenen
65 yaş maaşını helâl olmaz diye kabul etmeyen Halis Emi’nin, Dere
Mahallesi’ndeki Hurşit’in Hanı’nda garip bir halde öldüğü hüzünle anlatılır.
Bu arada sırtında cakkılla
su taşıyan Sucu Naim Emi de, çarşının olduğu kadar Erzurum’un da en sempatik
simasıydı.
Murat Paşa Camii’nde
müezzinlikte yapan Naim Emi, kamburlaşmış sırtı gibi yılların yüküne
dayanamayıp, eğilmiş Cakkıl’ı ile iki teneke suyu itfaiye arazözü gibi taşırdı.
Komşular ufak tefek
alışverişleri için küçük çocukları çarşıya gönderirlerdi; elimize biraz para
verip “Ana gurban, Eze gurban tez Erzincan Kapı’dan şunu al da getir” derler,
biz de verilen görevi anında yerine getirmek için çarşıya koşardık, bu yüzden
esnafın çoğunu tanırdık, onlar da bizim hangi aileye mensup olduklarımızı
bilirdiler.
Komşuların siparişlerini;
çamaşırları beyazlatmak için kullanılan çivit, gazyağı, ispirto, gazocağı
iğnesi, ekmek, tığ, iplik gibi şeyler oluştururdu.
Cumhuriyet İlkokulu’nda
okuduğumuz dönemlerde, kitap hariç çoğu kırtasiye malzemelerini çarşıdaki
bakkallardan temin ederdik.
Sarı renkli saman kâğıdından
yapılmış defterlerden bir tane hatıra olarak saklamadığıma hâlâ pişmanlık
duyarım.
Erzincan Çarşısı’nın
kapısını eskisi gibi müşteriler fazla çalmıyor, eski canlılıktan ve neşeden
eser yok, esnafın çoğu şehri terk etmiş, kalanlar da başka sektörlerde
şanslarını zorluyorlar.
Çarşının üç beş eski esnafı
geçmişi hatıralarında yaşatmaya çalışıyorlar, zembillerde ve filelerde yapılan
alışverişleri özlüyorlar, çevreyi kirleten naylon poşetleri bir türlü
sevememişler.
Konuşmalarında: “Zembil,
içindekini sen bil; File, içindekini herkes bile” sözünü hatırlatmadan da
edemiyorlar.
Sabah namazının peşine
besmele ile dükkânını açan ve kapısının önünü süpürüp sularken komşularıyla
hararetli siyasi yorumlar yapan ve şakalaşan esnaftan, geriye fazla bir şey
kalmamış.
Yalnız; bir Ramazan gününde
çarşıya iftarlık almak için gelen hayat kadınlarının, birkaç cahil tarafından
kendilerine yöneltilen incitici sözleri karşısında “Biz inkâr edicilerden
değiliz, ancak günahkârız, Allah’ın tövbe kapısının bizler için de açık
olduğunu biliyoruz.” şeklindeki cevapları, geriye kalanlar arasında unutulmayan
bir mesaj olarak hep hatırlanmaktadır.
Çarşıda asker malzemesi satan
dükkânların çokluğu fark ediliyor, eski müşterilerini büyük marketlere kaptıran
çarşı esnafı, artık asker yolu gözler olmuş.
Egemenler dünyasının ruhsuz
çarkları acımasızca dönerken, Erzincan Kapı’nın esnafları zorda olsa geçim
çarklarını döndürmeye gayret ediyorlar.
Geçmişte yaşanan çarşı pazar ve insan ilişkilerini bizlere doyumsuz sunumuyla anlatan Sayın H. Erdal abimize şükanlarımı sunar, ERZURUM u dinlemeye devam...