Feyyaz Ağabeyi (Şeyh)

Ali Karaavcı, Naim Hoca ve Nail Orhon gibi, Erzurum’un köşe taşlarından biri daha düştü. İbrahim Hakkı Hazretleri’nin torunlarından; ağabeyimiz, hocamız, arkadaşımız Feyyaz İbrahimhakkıoğlu, aramızdan ayrılarak vatan-i aslisine döndü.

Yetmiş yıllık hayat yolculuğunda, ilim ve irfan sahibi bir sülâlenin evladı olma sorumluluğunu ve feyzini hep taşıdı.



Rahmetli Nurettin Topçu Hoca’nın Rahle-i tedrisinden geçen Feyyaz Ağabeyi, ailesinden aldığı bilgi ve görgüye okuma merakını da katmış, irfan sahibi, bilge bir kişilikti.



Mütevazı yaşantısında İbrahim Hakkı Hazretleri’nin torunu olma avantajını asla kullanmaması, dini; siyasete ve ticarete alet edenlere karşı son derece müsamahasız olması, başta gelen özelikleriydi.



Sohbetlerinden son derece istifade ettiğimiz Feyyaz Ağabeyi’ye, kendi aramızda “Şeyh” ismini vermiştik.



Oldukça hoş sohbet olan Feyyaz Ağabeyi’nin sohbetini dinleyenler, kendisinden oldukça etkilenirler, onunla hemen yakınlık kurarlardı.



Son zamanlarda yakasını bırakmayan hastalıklardan dolayı epeyce sıkıntılı günler yaşamasına rağmen, güçlü hafızasından hiçbir şey kaybetmemişti.



Konuşmalarından son derece yararlandığımız Feyyaz Ağabeyi’nin yolunu dört gözle bekler, onu; elinde bastonu ile görünce keyfimiz yerine gelirdi.          



Erzurum’da bulunduğu sıralar, Mumcu Caddesi’ne indiğinde ilk önce Hamit Yavuzer’e uğrar, daha sonra eczaneye gelir konuğumuz olurdu.



Ardı arkası gelmeyen mizah ve nasihat yüklü konuşmalarını aklımda tutmak için onu can kulağı ile dinlesem de yine her defasında birçok ayrıntıyı kaçırdığımı fark ederdim.



Muhabbet dolu bu sohbetleri yazmak veya ses cihazına kaydetmek gibi düşünceler aklımdan çok geçmiş olsa da böyle bir davranışın onu ölüm yoluna koymak demek olduğu korkusuna kapılır, bundan hemen vazgeçerdim.



Böbrek nakli ameliyatı geçirdikten sonra sağlık durumu düzelir olmuş, keyfi yerine gelmişti.



Bazı günler Komesli’nin Hanı’na (Baltahane’ye), Hayro Baba’nın Köşkü’ne veya işyerlerimize gelir, bitip tükenmeyen sohbete başladı mı saatlerce onu dinler, hem güler, hem de öğüt ve nasihat alırdık.



Yakın zamanda İstanbul’a göç etmişti, ama irtibatını kesmesin diye Erzurum’daki evinin düzenini bozmamıştı.



İstanbul’da bulunduğu sıralarda kendisiyle konuştuğumuz da on beş milyonluk şehirde insana hasret kaldığının şikâyetini yapar, bir an evvel Erzurum’a gelmenin heyecanını duyardı.



Oğlunun düğünü münasebetiyle Kader-i İlahi onu Erzurum’a getirmişti, belki de mutluluğu ve çileyi son kez Erzurum da tatsın, son nefesini ait olduğu yerde versin diye.



Ölmeden çok kısa bir süre önce, aziz kardeşim Erol Kürkçüoğlu ile birlikte ziyaretine gitmiştik, Yakutiye Hastanesi’nin yedinci katındaki odasından Palandöken’i seyrediyordu.



Kolundaki serumu göstererek: “Erdal; iyi bir ilaç yapsaydın, beni şunlardan kurtarmış olurdun” diye espri yaptı.



Yorgun kalbi fazla konuşmasına müsaade etmiyordu, ama yinede şakalaştık, bakışlarımızla da olsa lisan-ı hal ile anlaştık.



“Üç yaşında Guraba hastanesine gittim, yetmiş yaşında yine hastanedeyim” derken, şişen ayaklarını gösteriyordu.



Ziyaretin kısası makbuldür düşüncesiyle yanından ayrılırken, kendisiyle son bir kez şakalaştık, bu esnada kız kardeşi; Şeyh’in yemek yemediğinden dolayı dertleniyordu.



Ramazan’dan sonra döner veya cağ kebap yemek konusunda anlaşıp vedalaştık, bu görüşmenin son görüşmemiz olduğunu, gece geç saatlerde telefonla gelen acı haberle öğrenmiş olduk.



Dünyalık fazla bir şeyi yoktu amma oldukça mert bir yapısı vardı.



Biraz daha para kazanmak düşüncesiyle Nail Orhon’la birlikte ticaretle uğraşmışlar, ortaklaşa yaptıkları yumurta işinde sermayeyi kediye yükleyip kısacası “Dimyata pirince giderken, evdeki bulgurdan olmuşlar”dı.



Bu konuyu anlatırken; “Cenab-ı Hak benim bu dünyadaki rızkımı bir devlet memurunun maaşı kadar takdir etmiş, ne kadar çabaladımsa bunun ne altına düştüm, nede üstüne çıktım” diye şaka yapardı.



“Her nefis ölümü tadacaktır” ilahi emri gereği, ait olduğu toprağa kavuşan Feyyaz Ağabeyi’nin, arkasında yeri zor doldurulacak bir boşluk bırakarak gittiğini zaman içerisinde daha çok hissedeceğiz ve onu arayacağız.



Mübarek Ramazan ayında ve çok sevdiği Erzurum’da ruhunu teslim etmesini, sevdiklerinin omzunda son yolculuğuna uğurlanmasını bir lütf-i ilahi olarak kabul ediyor, Şeyh’imiz, Feyyaz Ağabeyimize Allah’tan rahmet, ailesine sabrı celil, tüm Erzurumlu hemşehrilerimize de başsağlığı diliyorum.

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.