Film aynı oyuncular değişik...

Eskiler, "puslu havalarda at izi ile it izi birbirine karışır" demişler...

Ne de doğru bir tespit.

Millet olarak şerbetli olduğumuz bir alandır.

O puslu günler...

Gerçekle-yalanın, doğruyla-yanlışın, yaşla-kurunun ve masumla-suçlunun aynı potaya atıldığı günlerdir.

Tıpkı, satrançta şah'la piyon'un aynı torbaya doldurulması gibi...

12 Eylül'de...

On binlerce insan yalan yanlış ihbarlar sonucu askeri mahkemelerde ömür çürüttü, çocukların yaşları büyütülüp idam edildi, yüzlerce insanın hapishanelerden ölüsü çıktı, binlercesi insanlık dışı işkence sonucu sakat kaldı, sayısızca yuva yıkıldı ve geçirdiğimiz toplumsal travma yüzünden gölgesinden korkan bir millet olduk.

Bugün en sade bir vatandaşımızın bile "galiba devlet beni dinliyor" paranoyası, esasında geçmişten devraldığımız o kütü mirasın bize ödettirdiği bir faturadır.

Ruhumuzu biçen o puslu havalar belki gün geliyor geçip gidiyor, ama arkasında üzerimize yıkılmış öyle dehşet bir enkaz bırakıyor ki seneler boyunca iki büklüm yürüyoruz.

28 Şubat'ta da derecesi düşük olmakla beraber benzer bir süreç yaşanmadı mı?

Amir müdürünü, öğrenci hocasını, esnaf dükkan komşusunu, patron rakip firmayı, partili başka partiliyi jurnalleyip durdu.

12 Eylül'de ülkücü ve komünist olmaktı suçların en büyüğü, 28 Şubat'ta da Müslümanlık...

Çok yakın tarihimizdeki Ergenekon, Balyoz, Sarıkız ve benzeri davların yanısıra KCK operasyonlarında da o kara tarih tekerrür etti:

Suça bulaşmış olanların beraberinde yüzlerce masumu da yaktılar, yıktılar.

Suçüstü yakalandıklarında da zerre kadar sıkılmadan "sehven oldu" deyip işin içinden sıyrıldılar, hatta bu becerilerinden ötürü taltif dahi edildiler!

90 yıllık Cumhuriyet tarihimiz boyunca hukukun ve demokrasinin üstünlüğü yerine, çoğu kere egemenlerin birbirlerini tasfiye etme savaşlarına tanık olduk.

İşte o puslu havalarda anası ağlayanlar hep masumlar ve kimsesizler oldu.

Kırk satır mı, kırk katır mı diye sordular.

Ölümü görünce sıtmaya razı olduk peşinen...

Sanki vesayet altında yaşamak bu milletin alın yazısıymış gibi sırtımızda ha bire kamçılar şaklayıp durdu.

Kimileri devleti ele geçirmeyi millete hizmet zannetti, kimileri de devlet sopasıyla milleti döverek devlet olduğuna inandı.

Bugün geldiğimiz nokta ortada:

Türkiye'nin iki yakasının bir araya gelmekte olduğunu gören ne kadar karanlık mahfil varsa hepsi ittifak etti.

Ve böylelikle tefeci baronlar ilk raundu kazanmış oldu:

Faizler yükseldi!

Yatırımlar durmuş, ekonomi tıkanmış, üretim bitmiş ve Allah korusun tutunuz ki kaos dört bir yana hakim olmuş...

İşte bu puslu gün, tam da onların aradığı vasattır.

"Ne güzel" deyip durmaları da zaten bundan...

Hayatın değişmez ölçülerinden biri de, Doğu'ya giden bir gemide olmakla Batıya gidilemeyeceğidir.

Unutmayalım ki bugün temeline dinamit konularak havaya uçurulmak istenen bu devletin enkazından, kimseye ne yar olur, ne de saltanat...

Puslu günlerde her türlü karartma uygulanır.

Böylesi günlerde öylesine uyanık olmalıyız ki, uyku ile aramızda kapanmaz uçurumlar doğmalı.

Mesele gerçekten Tayyip Erdoğan'dan kurtulup kurtulmamak olsaydı, oyun içindeki oyunu bir parça mazur görebilirdik. Ama her geçen gün anlıyoruz ki, bu devasa tuzak, doğruca Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni hedeflemiş.

Çünkü adları gibi biliyorlar ki devleti yıktık mı zaten Tayyip Erdoğan da hak ile yeksan olur.

"Puslu havalarda at  izi ile it izi birbirine karışır" demiş ya büyükler, aslında tam olarak söyledikleri şudur:

Siz siz olun aklınızı kullanın.

Millet olarak geçmiş dönemlerde birkaç kez bize gösterdikleri o meşum film yeniden vizyonda...

"Tayyip Erdoğan'ı kimse durdurmazsa diktatör olacak"

O vakit şunu soralım:

Peki sen, amacına bütünüyle ulaşırsan, sahip olacağın devlet diktatör bir devlet olmayacak mı?

Tayyip Erdoğan'ın yanlışlarını sayıp dökmek ayrı şey, o yanlışlar üzerinden müesses bir nizam-ı yıkmaya çalışmak apayrı bi şey...

Evet; kimsenin ve her hangi bir zümrenin vesayetini istemiyoruz.

Demokrasi ve hukukun üstünlüğüdür talebimiz.

Ama biliyoruz ki puslu havalarda önce ayakta kalmayı başarmalıyız.

Tayyip Erdoğan', "ama sen de şu yanlışları yaptın, adamların şöyle bulaşık ve pis işlere girişti" demek, millete pusu kuranların, puslu havalarda avı olmak demektir.

Bana kızanlar var biliyorum; buna rağmen içimden geldiği gibi konuşacağım: Bugün, Tayyip Erdoğan'la hesaplaşma günü değil.
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.
  • Ertuğrul Konur 01 Ocak 1970 02:00

    Allah aşkına yeter artık! Bırakın bu milletin can damarlarıyla oynamayı! RTE`yi de, FG`yi de alın gidin bu topraklardan. Bütün habis urlardan kurtulsun şu memleket de anca o zaman rahat ederiz. İki cenah da 12 senedir ağzına almaktan korktuğu her şeyi şimdi afişe etmeye geçti. Yemezler!..