Geçmiş zaman olur ki...

Çok saygıdeğer İlhami Uslu hakkında yazdığım yazı sonrası, öğrencilerim, arkadaşlarım, değerli abilerim ve de halkoyunları camiasından gelen olumlu tepkiler beni son derece memnun etti.


Hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum...  


İyi ki varsınız...


Bu ikinci yazımda Erzurum halkoyunlarının tarihi gelişimini yazmayı planlıyordum, fakat gelen mailler ve yazılanlar bunu yazmamı ileri bir tarihe erteletti... 


Güncelliği yakalamışken yakın geçmişte ve günümüzde halkoyunlarının içinde olan çok saygıdeğer Bar'cı arkadaşlarımı da işin içine katmak için1933'ten 1990'a kısa bir geçiş yazısı yazmayı uygun gördüm. Hoşgörünüze sığınarak ve eksiklerim unuttuklarım varsa tamamlamanız dileğiyle... (M.Çağlar)


             GEÇMİŞ ZAMAN YOLCULUĞU

            Cumhuriyetin onuncu yılında (1933) Ankara'da bir Erzurum gecesi düzenlenir.  O zamanın Belediye Reisi Durak Bey,  iyi bar tutan dört Dadaş'tan bir ekip kurarak, Zurnacı Ramis Baba ile birlikte Ankara'ya gönderir. (Masraf olmasın diye davulcu gönderilmez).  

           Bunlar; Abacı İshak  BeyEfendi Bey,  Öznülü  Efendi  Bey  ve At Cambazı Tayyar Beydir...

           Ekip gösteriye çıkacak amma 'Barbaşı' kim olacak!

           Dadaş mendilsiz olur mu? 

           Dört Dadaş birden mendillerini çekerler. Bu 'barbaşı ben olacağım' demektir.  Münakaşalar bir müddet devam eder, sonunda her iki barda bir 'barbaşı' değişsin denilerek olay tatlıya bağlanır.


            Daha önce hiç bir arada oynamamış olan bu Dadaşların en büyük emeli, barbaşına geçerek kendilerinin daha iyi oynadığını göstermek ve kendi sitillerini diğerlerine kabul ettirmekti.  (Yoksa Dadaşlıklarına ,  oyunculuklarına , helal gelirdi... S. Bulut )


            O dönemlerde belirli bir kurs, tekli öğretim ve detay çalışması yoktu. Bar, usta- çırak ilişkisiyle öğrenilirdi. Halk arasında iyi bar tutanlar hiç bir zaman özel çalıştırılmamışlardı. Köşk'te,  Kavak'ta, mesire yerlerinde, çalgılı kahvelerde,  düğünlerde hep seyrederek,  sonra barbaşının peşine takılarak öğrenmişlerdi.


         Aklıma gelmişken, buna benzer olaylar ara sıra Halk Eğitimi Merkezi'nde de yaşanırdı. Bazen bir dizide 4 tane barbaşı, 3 tane poççik bir araya gelirdi. Bunların kendi aralarındaki kaprisleri, farklı ayak sallamaları, farklı çökmeleri,  olur olmaz yerde nara atmaları, kasıtlı olarak işaret vermeleri,  (işaret parmaktan verilirdi) hep problemdi ve tenkit nedeni olurdu. Bazen kavgaya kadar varırdı.


         Ankara'ya giden bu dört Dadaş aynı zamanda İdris Kenger'in (Kunduracı İdris) ağabeyi konumundaydılar ve İdris Kenger barları bunlardan öğrenmişti.  Ama onlardan öğrendiği bu oyunları daha da hızlandırarak ekibe hareket kazandırmıştı.


          Sonraları Halkevi'nde uyguladığı bu olay çok beğenilmişti. Kısa zamanda Barlara 'İdris Stiliİ' hakim olmuştu. Bu durum ondan sonra yetişen barcıları da çok etkilemişti. (Sn. İdris Kenger ile 1985 te yaptığım mülakat daha sonra detaylarıyla yazılacaktır.)


         Daha sonra kendi stillerini icat eden birçok barcı yetişti. Bazen tenkit edilerek, bazen takdir edilerek uzun yıllar stil savaşı devam etti.

          Dernek ve Kulüplerde hangi Dadaş barbaşında oynuyorsa, o Dadaş'ın stili geçerli olurdu. Bu durum ister istemez dernekler arasında rekabete, çekişmeye, 'biz doğru oynuyoruz, siz yanlış oynuyorsunuz, siz figür eklemişsiniz, siz figür çıkarmışsınız' gibi münakaşaları gündeme getirirdi.

         Aslında bu durum farkında olmadan daha iyiyi, daha güzeli, daha doğruyu bulma çabasıydı. Barlarımızın gelişmesine, yayılmasına çok büyük katkıları vardı. Stil sahibi Dadaşların oyun ve müzik bilgilerine, kabiliyetlerine, kendilerine duydukları güvene her zaman hürmet edilirdi.  Ama Bar'ın aslını bozmadan yapanlara?


         Halk Eğitimi Merkezi'nde barbaşı olmak çok önemliydi. Barbaşılığa terfi edenlerin havasından geçilmiyordu. Onların sözü geçtiğinden bazı kişileri himaye bile edebiliyorlardı. Barbaşı olmak veya oynamak için aralarında gizli bir savaş vardı.  Çünkü barbaşı olmak bu işin zirvesiydi.


         1980 -1990 yılları arasında Halkoyunları Derneği'nde Sedat Gezmiş, Hakkı Kasil, Halk Eğitimi Merkezi'nde Muhlis Gedikli, Emin Bilgin, Hikmet Aymergen, Kültür Derneği'nden  Atilla Ağrılı dönemin ünlü barbaşılarıydı. (Erzurum barbaşıları hakkında da ilerleyen bölümlerde daha detaylı bir yazı yer alacaktır)

        Bar'da ikinci önemli bir mevkide 'koltuk' oynamaktı. Ekip koltuktan hiza alırdı. Koltuk,  hem barbaşının rahat oynamasını sağlayacak, hem de ondan oyunun en ince detaylarını öğrenecekti. Koltuk, ileride barbaşı olmaya en kuvvetli adaydı.

       Çok acil durumlarda ekibin başına 'poççik' geçerdi. Poççikler, genelde ekibin en kıdemlilerindendi. Boyları kısa olduğu için poççiğe geçerlerdi. Poççik aynı zamanda yedek barbaşı gibiydi.


        Barda poççiklikte çok önemliydi. En az barbaşı kadar oyun bilgisi ve kabiliyeti olacak ki ekibi toparlayabilsin, mendillide maharetle kullanması gerekirdi. Devamlı gözleri ile barbaşını takip eder çaktırmadan işaretleşirdi.  Nerde koşulacak, nerede çökülecek, nerede oyun bitirilecek hep bakışlarla işaretleşirdi.

        Kıssa Sebahattin, Cahit Alparmak, Sümerbank Gıyas, Sarı Bilal, Kürt Veli, Kotto Şükrü 1980'yılların en ünlü poççikleriydi.

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.