Keser, sap, hesap

Ülkeyi bölmek için yola çıkan Abdullah Öcalan, fikri ve zikriyle birlikte adada adına yakışır bir şekilde ağırlanırken, memleketi düşman çizmesinden kurtararak bağımsızlığı dilinden ve fikrinden düşürmeyen Mustafa Kemal adında biri de son yıllarda özenle ve tezgâhlarla yürütelen mahkemede suçlu bulunarak Anıtkabir denilen yere fikriyle birlikte hapsedilmiştir.

Yukarıdaki satırları okuyanlar, balyoz davasına ve kararlarına bir gönderme yaptığımı asla düşünmesin; o konuyla ilgili de Erzurum’da cami altlarında bulunan kahvehanelerdeki hemşerilerimizden edindiğim izlenimleri başka bir yazıda anlatırım.

Siyasetin fırtınalı denizinde propaganda dalgalarıyla boğuşan memleket insanları sığınacak bir liman ararken, elbette kendilerine en yakın ve en güçülü olana doğru kulaç atmaktalar. O limanı kim yapmıştır, kime aittir veya kim işletmektedir, diye neden düşünsünler ki!.. O limandan ezan sesi gelmektedir, bu da inanan biri için yeterlidir. Ezana değil de ezanı okuyana teslim olanlar, bu durumda bir acaiplik olduğunu fark etseler de ne dile getirebilirler ne de bir yere gidebilirler.

Ya da bırakalım limanı hep birlikte tren yolcusu olalım. Makinist ve diğer görevliler ne kadar iyi ve iyi niyetli olursa olsun; eğer o rayları başkaları döşemişse ve döşemeye de devam ediyorsa, gideceğiniz yer sizin istediğiniz yer değil, o demirden yolu döşeyenlerin istediği istasyondur. Makinistimiz çok iyiymiş, hiç fark etmez! Yoldan çıkaracak değil ya koca treni!

Kafamız karışıyor değil mi!

Karışsın!

Karışık kafa, şartlanmış ve bazı sözlere alışık kafadan iyidir! Yeter ki kelleye dönmesin başımız.

Söz gelişi, biri çıkıp da dese ki, İmam Hatip haricindeki liseler terörist yetiştirirler!

E o zaman İlahiyat haricindeki okullara gidenler de yüksek terörist eğitimi almış olmuyorlar mı!.. İşin garip tarafı İmam Hatip okullarını dillerinden düşürmeyenlerin çoğu çocuğunu İmam Hatİp mekteplerine değil de ayrıcalıklı kolejlere ve Avrupa ülkelerindeki okullara göndermekteler. İşte bu da kafa karıştırıcı durumlardan biri!.. İmanlı gençlik yetişecek; iyi de sadece halk çocuklarının imanlı olması yeterli mi! Bu iman her eve lazım değil mi yani! Yoksa birilerine iman, birilerine de iktidar mı gerekli!

Kimse kızmasın, sözün gelişi dedik, söz de böyle geldi işte!

Kafamı karıştıran ve düşündüren bir konu da, yıllarca ve şimdi bile, merhum Menderes’in idamını CHP’ye yükleyerek oy peşinden koşan siyasetçiler, İsmet İnönü’nün idamlardan 4 gün önce Org. General Gürsel’e idamları önlemek için yazdığı mektup ortaya çıkınca neden iki kelam etmezler! ..  Yıllarca ülkeyi yöneten sağ zihniyet ve de bunların en babası olan Süleyman Demirel, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamları onaylanınca, “üçe karşılık üç,” diyerek ellerini Meclis sıralarına vururken ne düşünmüştü acaba; ya da nasıl bir ruh halindeydi!

Şimdi de balyoz davası hakkında, “Balyoz davası dünyanın sonu değil… Köprünün altından daha çok su akar…” Derken ne düşünüyor olabilir ki! Eğer şöyle deseydi, “köprünün altından çok sular aktı,” bu deyimden şunu anlardık. Zaman değişti, hiçbirşey eskisi gibi değil… Ancak, “köprünün altından daha çok su akar,” sözü, “bugünler geçer ve zaman değişir” veya “keser döner sap döner, gün gelir hesap döner,” deyimine daha yakın değil mi!

Eğer bu, keser, sap, hesap meselesiyse, yetti artık!

Gün gelir bu memlekette artık inanç ticareti ve siyaseti yapılmaz ve gün gelir bugünleri değerlendirecek düşünürler ve çıkar peşinden koşmayanlar da olur. O yüzden keserin sapını, yarının hesabını bir yana bırakmak gerek!

Bazı kararlar, karar verilenlere karşı olanların bile vicdanını yaralıyorsa, üzülmeyelim bu memleketin insanları henüz ölmedi demek!

Varsın Mustaf Kemal adında biri Anıtkabir’e hapsedilsin. Arada bir ziyaret eder kendilerine kaygılarımızı söylerken, kahraman Abdullah Öcalan’a ve işbirlikçilerine de saygılarımızı sunarız!!!
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.