Konsolos Bey fırça atmak isterken fırça yedi... -2-

Doğu Anadolu İhracatçılar Birliği`nin 90 kişilik "resmi heyet"ini taşıyan Atlas Jet`in tarifeli uçağı, yaklaşık üç saat süren uçuşunun ardından, öğle saatlerinde  Erbil Havalimanı`na indiğinde, en azından bendeniz gibi ilk kez bu bölgeye gidenler için tam bir sürpriz vardı.

Önyargılıydım. Çünkü medyanın bize sunduğu görüntülerden hareketle, bu tasviri yapıyordum:

Erbil de, tipik bir Irak şehri olduğuna göre, manzara (işgalden sonraki) Bağdat`tan farklı değildir.  Dört bir taraf, pejmürde kıyafetleri ve kirli sakallarıyla ortada dolaşan silahlı Peşmergeler  tarafından kuşatılmış… Ürkek ve yılgın insanlar umutsuzca sağa sola koşuşup duruyor…  Bombaların yıktığı harap binalar, bozuk  yollar, günlerce kaldırılmadığı için etrafa saçılmış çöp tepeleri…

Daha hava limanındayken ben ve benim gibi düşünenler fena halde yanılmıştık. Karşımıza son derece modern bir hava limanı ve pırıl pırıl giyinmiş, yüzleri gülen, özgüvenleri olan görevliler çıktı. Son derece naziktiler ve İngilizce`yi  Kürtçe`den daha güzel telaffuz ediyorlardı.

Kafiledeki bir arkadaşımızın yaşadığı küçük talihsiz olayı saymazsak, gümrük işlemleri kısa sürede tamamlandı. Güvenlik gerekçesiyle kontrolleri abartılı biçimde sıkı tutan hava limanı idaresi, araç giriş çıkışlarını, terminal binasına en az beş kilometre kala engellemişti. Buna rağmen, Doğu Anadolu İhracatçılar Birliği`nin girişimleriyle otobüsler bizleri almak için terminalin önüne yanaşmıştı.

Genel Sekreter Fikret Kabakuş, Erbil ziyareti nin heyet açısından verimli geçmesi için son derece yoğun bir program düzenlemişti. Vali Sebahattin Öztürk`ün başkanlığında, Emniyet Müdürü Halit Turgut Yıldız, Doğu Anadolu İhracatçılar Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Cemal Şengel, bendeniz ve AK Parti Erzurum Milletvekili Muhyettin Aksak, ziyaretimizin ilk durağı olan Türkiye`nin Erbil Konsolosluğu`na gittik.

Bizim için gerçek şok işte burada yaşandı. Erbil`e resmi bir heyet gidiyor olmasına ve heyette vali, milletvekili  ve onlarca işadamı bulunmasına karşın, Erbil Konsolosluğu bu ziyareti zerre kadar ciddiye almamış ve bizleri önemsememişti. Tayyip Bey`in "monşerler" diye tarif ettiği tipte genç bir Konsolos, lütfen kabilinden bizleri kabul etti ve daha odaya adım atar atmaz, fırça atmaya kalktı:

"Niye randevu saatine geciktiniz?"

Neyse ki, önce Milletvekili Muhyettin Aksak, ardından Vali Sebahattin Öztürk, son olarak da DAİB Başkanı Cemal Şengel, adamın ağzının  payını bir güzel verdiler. Fakat adam öyle pişkin ve olup bitenlere öylesine ilgisizdi ki, işittiği azarı bile usta bir manevrayla savuşturmasını becerdi.

Doğrusu bir ara endişeye kapıldım. Çünkü Muhyettin Aksak, haklı tepkisini gösterirken az kaldı Konsolos Aydın Selcin’in suratına patlatacak sandım. Haksız da sayılmazdı; öyle ya Muhyettin Aksak değil miydi, birilerinin gözünü morartan! Neyse ki, Konsolos Bey`in geri adım atmasıyla gerginlik daha fazla büyümedi.

Bu arada, Vali Sebahattin Öztürk`ü de öyle bilmezdim. Konsolos`un küstah tavrı karşısında öyle bir çıkış yaptı ki, herkes donup kaldı. Peşine de Cemal Şengel benzer tepkiyi verince, burunlarından kıl aldırmayan o "monşer"ler süt dökmüş kediye döndüler. Tabii bu arada Genel Sekreter Fikret Kabakuş`un, hemen konsolosluğa geçtiği listenin faksını çıkarıp göstermesi, bizimkilerin elini müthiş şekilde kuvvetlendirmişti.

Düşünebiliyor musunuz, yaklaşık bin dolayında Türk şirketinin ve 35 bin de Türk  vatandaşının yaşadığı Erbil`de, öyle bir konsolosumuz ve ekibi var ki, ne ihracatçılar umurlarında, ne de yapılan ihracatın miktarı. Nasılsa adamların tuzu kuru, sok kartı al maaşı..…

Oysa bir işadamımız dışarıya ihracat yapabilmek için adeta postun kıllarını sayıyor ve çok büyük bir fedakarlık sonucu ülkesine döviz kazandırıyor. Misal bizim heyetin içinde yeralan Murat Arslan, Önder Dengizek ve Taner Ardahanlı gibi genç işadamları, türlü sıkıntıya rağmen, yılmadan usanmadan mücadele ediyorlar ve sonunda Erzurum`da onlarca milyon dolarlık ihracat yapmayı başarıyorlar. Aynı şekilde diğer illerdeki işadamları da boş durmuyor.Bunun sonucunda yedi milyar dolarlık ihracat portresi ortaya çıkıyor.

 Bizler hava limanından doğruca Konsolosluğa geçerken, başta Ticaret Borsası Başkanı Hakkı Hınıslıoğlu,  DAİB  Başkanvekili Erzurum`un en hızlı ve acar ihracatçısı Murat Arslan, işadamı Kemal Aras (Doyasan Fabrikası`nın sahibi ve aynı zamanda önemli bir ihracatçı) Dengizek ailesinin en genç temsilcilerinden birisi olan ve Süha Dengizek`in ifadesiyle "ailenin patronu" Önder Dengizek, genç işadamlarının yıldızı en parlak örneklerinden biri olan meşhur Taner Ardahanlı, yine iş hayatındaki kariyer basamaklarını emin adımlarla tırmanan ve Erzurum`un adını artık büyükşehirlerde de yaptığı başarılı işlerle duyuran Zeki Arıcıoğlu,  yurt içinde ve dışında yaptığı soğuk hava sistemleriyle başarılı bir çizgide yürüyen Halil Limon ve diğer arkadaşlar otele geçmiş istirahat ediyorlardı.…

Konsolosluktaki bu manzarayı görünce, kendi kendime "eyvah" dedim. "Dakika bir gol bir. Bu seyahat hep böyle geçerse yandık."

Bereket; devamı öyle olmadı.

O sevimsiz ve gayet soğuk ziyaretin ardından, sırasıyla Ticaret Bakanı`na, Ticaret Odası`na ve Erbil Valisi`ne gittik. Tüm bu ziyaretler oldukça verimli geçti ve oralarda Türkiye`den gelen bu heyete karşı çok büyük bir sevgi ve saygı gösterildi.

Bu temaslar sırasında bire bir tanık olduk ki, hem bakan düzeyinde, hem de ticari zeminde hiçbir Erbilli Türkiye`ye karşı önyargılı veya mesafeli değil.

"Türkiye bizim ağabeyimizdir; Türkiye`den öğreneceklerimizle biz burada yeni bir dünya kuracağız" diyorlar.

Kabul edelim ki Türkiye de geçen o süreci iyi değerlendirmiş ve Irak`ın kuzeyine damgasını vurmayı becermiş. Türk İşadamları Derneği ve Türk okulları gerekli köprüyü oluşturmuş, işadamlarımız ise başarılı çalışmalarıyla kendilerini sevdirmişler ve Türkiye`nin ayrıcalıklı bir ülke olmasında rol üstlenmişler.

Erbil`de başınızı hangi yana çevirseniz çevirin mutlaka karşınıza Türkiye`den gitme bir işaret, bir eser görüyorsunuz. İnşaat, gıda ve hizmet gibi sektörlerde yüzde yüz Türkiye imzası var. En büyük binaları inşa edenler de Türkiye`nin müteahhidi, en lüks restoranı işleten de Türk…

Erbil merkezli bu bölge yönetimi, her ne kadar Irak`a bağlı ve Irak`ın bir parçası gibi olsa da, aslında arka planda tüm halkın özlemi ileride bağımsız bir devlet olmak… Öyle ki bütün yapılanma, uygulama ve davranış biçimi bunu gösteriyor. Merkez bankasından tutunuz da, milli marşa kadar her şeyleriyle kendilerini Bağdat`tan soyutlamışlar. Özellikle de Sünni  Araplara karşı geliştirdikleri keskin refleksleriyle de "biz ayrı bir millet ve ayrı bir yönetimiz" diyorlar.

Yani Erbil merkezli o bölge, asla bir özerk yapı veya federe bir bölge gibi değil.

"Bizim adımız da belli coğrafyamız da. Burası Kürdistan ve adı da Kürt Devleti`dir" demeleri boşuna değil.


 

Son derece yoğun geçen ziyaretlerden ötürü vaktin nasıl geçtiğini anlayamadık. Erbil Valisi Nevzat Hadi Movloot’un odasından ayrılınca artık akşam olmuştu. Murat Arslan`ın arkadaşları tarafından tahsis edilen süper lüks araçlara binerek kafilenin kalacağı otele döndük.

Herkes çok yorgundu ama heyetin morali iyiydi.

Ufak tefek aksiliklere, konsolosluktaki gergin ortama rağmen, kimse "Nereden de geldik buraya" diye sızlanmıyordu.

Genel Sekreter Kabakuş herkese tebligatta bulundu:

"Yarım saat içinde aşağıda olunsun, akşam yemeği için başka bir otele geçeceğiz."

İsabet oldu; zira fena halde acıkmıştık. Doğrusu yemeklerini de merak ediyordum.

Cemal Şengel ve Hakkı Hınıslıoğlu gibi Erbil konusunda tecrübeli olan arkadaşlar, "Göreceksiniz çok güzel yemekleri var. Hele de balık yapmışsalar yemeye doyulmaz." diyorlardı.

Balık yoktu ama yemek fena değildi. Genel Sekreter Kabakuş fazla masraf olmasın diye, heyetin ilk akşam yemeğini orta ölçekli bir restoranda geçiştirmişti. İçimizden bazıları homurdandı ama yapılacak bir şey yoktu. DAİB`in kör kuruşu için mücadele eden Fikret Bey, cimriliği abartmıştı.

Emniyet Müdürü Halit Turgut Yıldız, güngörmüş bir polis şefi, Amerika dahil pek çok ülkede bulunmuş. Daha masaya oturur oturmaz neyin ne olduğunun  belli olmasına rağmen, ne Turgut Bey, ne heyetin başkanı Vali Öztürk ne de yüzünden tebessümü  hiç eksik olmayan Muhyettin Aksak renk vermediler.

İlk akşam böylece kazasız belasız geçti. Yarın yine koşturacağımız bir gün olacaktı. Bu yüzden erkenden yatmak lazımdı.

 

Çöl sıcağını serinleten hoşgörü... YAZININ 3.BÖLÜMÜ İÇİN TIKLAYIN!

Doğu`da ki Batı: Erbil... YAZININ 1.BÖLÜMÜ İÇİN TIKLAYINIZ!..

 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.