Kudüs izlenimleri-2

Havaalanın ismi, İsrail'in ilk başbakanı David Ben Gurıon'un ismini taşıyordu ve oldukça büyüktü.


Havaalanının büyük bir kısmında taş işçiliği kendini gösteriyordu.


Oldukça hareketli olan bu havaalanında  silindir şapkalı siyah elbiseli,kipalı  dindar Yahudiler göze çarpıyordu.


Etraf, İbranice levhalarla doluydu pasaport kontrol noktasına gelince oldukça tedirgindik ama umduğumuz gibi bir muamele ile karşılaşmadan kolayca işlemlerimizi yaptırdık ve bize verdikleri üzerinde resmimiz olan küçük bir kartla kontrol noktasından ayrılıp bagajlarımızı almaya gittik.




Bu esnada Selami Didin'in eşi ile Üstün Özen hoca kontrol noktasında biraz bekletildiler ama onlarda kısa bir süre sonra kafileye katıldılar.


Dışarı çıktığımızda bizi Filistinli rehberimiz Muhammed Ebu Yonis karşıladı.


Türkiye de Fizik bölümünde okuyan bu kardeşimiz oldukça bilinçli bir Müslüman dı.


Türklerin, Filistinlilerin yegane dostu olduğunu söylerken şanlı ecdadımızdan övgü ile bahsetmesi hepimizi gururlandırdı.


Kısaca, Yunus dediğimiz bu kardeşimizin  gezi boyunca Türk halkının sık sık Kudüs'e gelmesini tekrarlaması çok anlamlıydı.


Havaalanından çıktıktan sonra 50 km uzaklıktaki  Kudüs'e doğru yol aldık.


Tel Aviv modern görüntüsüyle Avrupa veya Amerikan şehirlerini anımsatıyordu.


Sol tarafımızda bir tren yolu uzanıyordu kenarlarda palmiye ağaçları sıralanmıştı.


Batı Şeria'dan geçiyoruz.Rehberimiz,Şeria'nın, Ürdün nehri olduğunu bize hatırlatırken, İsrail'in 9 milyon nüfusu olduğunu, bunun % 20'sini  Arapların oluşturduğunu anlatıp, İsrail ve Filistin hakkında bilgiler vermeye başladı.


1948 yılında ateş çemberi içerisinde kurulan İsrail devletinde, şu an kişi başına düşen milli gelirin 28 000$ civarında olduğunu,  İsrail'in nüfus başına ARGE çalışmaları için dünyada en fazla bütçe ayrılan ülke konumunda bulunduğunu anlattı.


Kudüs, başkent olarak bilinse de dünya tarafından tanınmıyor bu yüzden dolayı ülkelerin büyükelçilikleri Tel Aviv'de bulunuyor.


Mahkemeler ve Parlamento Kudüs'te olmasına karşı Merkez bankası Tel Aviv'deymiş.


Kudüs de bulunan İbrani Üniversitesi de Dünyadaki en iyi 500 üniversite arasındaymış.


Rehber Yunus, Ortodoks ve laik düşünceli Yahudilerin ortak noktasının Siyonizm olduğunu ,Cumartesi gününün Yahudilerce tatil olduğunu, bu günde elektrik ziline bile dokunmadıklarını, hatta, yemeklerini  Araplara ısıttıklarını, Filistin halkının % 94 Müslüman (suni-Şafi) diğerlerinin ise Hıristiyan olduğunu söyledi.


1967 yılında ki savaşta İsrail  % 100 Filistin toprağını işgal etmiş.


Hamas'ın idaresinde olan Gazze'de  % 85 işsizlik varmış.


Batı Şeria'da çok fazla askeri nokta bulunmaktaymış, barış yanlısı olmayan fanatik Yahudiler de burada oturuyorlarmış.


Yolda sarı ve yeşil plakalar araçlar gördük. Sarı plakalı araçların Kudüs'e gitmeleri kolaymış bu plakalar çoğunlukla Yahudilere veriliyormuş, yeşil plakalar ise Filistinlilere aitmiş bu plakalı araçların Kudüs'e girmeleri yasakmış veya izine bağlıymış.


Sağ tarafımızda Filistin köylerini gördük biraz sonra karşımıza Batı Şeria'yı ikiye bölen utanç duvarı çıktı.


Yol alırken, sağ tarafımızda Arap yerleşim mahalleleri, sol tarafta ise Yahudi yerleşim yerleri vardı


Yahudi evlerinin çatıları kiremitliydi  ve Araplarınkinden daha görkemliydi.


Kudüs'e yaklaşırken sol tarafımızda Ramallahı gördük, bir zamanlar Filistin devlet başkanı Yaser Arafat'ın oturduğu bu bölgeye gitmek istediysek de riskli olduğundan dolayı bu isteğimizi gerçekleştiremedik.


Sol tarafımızda korunaklı bir hapishane vardı, sağ tarafımızda yine utanç duvarı uzanıp gidiyordu.


Kudüs ,Doğu ve Batı Kudüs olmak üzere ikiye ayrılmış. yol alırken ilk önce Batı Kudüs'ü gördük. burası Yahudilerin yaşadığı ve sonradan kurulmuş olan bir bölgeymiş, binalar oldukça güzeldi.


Doğu Kudüs ise genelde Müslümanların yaşadığı ve kadim kültürün olduğu eski yerleşim alanıydı.


Tel Aviv'le, Kudüs arasında gördüğümüz manzara Kudüs'ün Yahudiler tarafından kuşatıldığını gösteriyordu.


Kutsal denilen Kudüs'e, İbraniler  "Barış Kenti" manasına gelen Jaruselam ismini vermişler.  buradaki hediyelik eşyaların üzerinde hep jaruselam ismi geçiyordu.


900 000 nüfusu olan Kudüs'e yaklaşınca, Müslümanların ilk kıblesi Mescidi Aksa'yı ve  altın kubbeli Kubbet-üs- Sahra mescidini gördük.


Evler beyaz renkli taşla kaplanmış, üzerlerinde siyah su depoları ve güneş enerji sistemleri vardı.


Büyük bir İsrail bayrağının bulunduğu bina dikkatimizi çekti, rehberimizin anlattığına göre bu evin sahibi olan Filistinli, burasını bir Yahudi'ye satmış, yani halkına ihanet etmiş bu Filistinli birkaç gün sonra öldürülmüş ama binanın üzerinden de İsrail bayrağı o günden bu güne eksik olmamış.


İlk durağımız Kudüs'ün en yüksek yeri olan (900 m) meşhur "Zeytin Dağı" oldu.


1918 yılına kadar bizim olan bu topraklarda seyahat etmek hepimizde hem hüzün verici hem de gururlandırıcı bir ruh hali oluşturmuştu.


Zeytin Dağına gidince, Falih Rıfkı Atay'ın "Zeytin Dağı" isimli kitabı hatıramdan geçti. Cihan imparatorluğunun hazin sonunu anlatan bu kitapta yazılanların bir kısmına tanık olmak beni bir hayli etkiledi




Falih Rıfkı'nın buraları anlatırken Türkleşmiş bir Arap görmedim ama Araplaşmış çok Türk gördüm " cümlesi nedense aklımdan çıkmadı.


Zeytin Dağından Kudüs'e bakınca ,1870 yıllardan sonra milli bir devlet kurma kararı alan Yahudilerin ilk önce Uganda ve Kanada da devletlerini kurma düşüncelerini, daha sonra bu teklif 'in  Yahudiler tarafından kabul görmemiş olmasını, kutsal kitaplarında kendilerine vaat edildiğine inandıkları Kenan diyarında devlet kurmaya karar vermelerini ,Osmanlı Devletinden bu konuda kendilerine toprak verilmesini teklif ettiklerini, verilecek topraklar için sıkıntıda olan Osmanlının borçlarını ödeyeceklerini , Sultan Abdülhamit Han'ın " Biz bu toprakları kan ile aldık ancak kan ile veririz" demesini, neticede Sultan Abdülhamit'i tahtan indirmelerini düşündüm.


Süper güçleri arkasına alan Yahudilerin, Dünyanın muhtelif ülkelerinden göç ederek bu topraklara yerleşmelerini ve bu idealizmin altında yatan sebepleri aklımdan geçirdim.


Zeytin Dağından inip önümüzde duran ve üç semavi din tarafından kutsal olarak kabul edilen Kudüs'ü seyrettik.


Etrafı büyük surlarla çevrilen Mescidi Aksa, 144 dönüm üzerine kurulmuş ve içerisinde çok sayıda mescit , 200 civarında bina  ve  dört minare bulunduruyor.


Halk arasında yeşil boyalı ve altın kubbeli Kubbet-üs-Sahra mescidi, Mescidi Aksa olarak yanlış biliniyor.


Mescidi aksa,144 dönüm genişliğinde olan ve içerisinde bir çok mescit ve binalar barındıran 


kompleksin tümüne deniliyor


Mescidi Aksa'nın içindeki siyah kubbeli, Kıble Mescidi de yine Mescidi Aksa diye adlandırılıyor.


Zeytin Dağının altında derin bir vadi gördük buraya cehennem vadisi deniliyor.


Önümüzde bulunan vadinin büyük bir kısmı Yahudi mezarları ile doluydu.oldukça pahalı olan bu mezarlar cennete yakınlaşmak inancıyla çok rağbet görmekteymiş, hatta Yahudiler arasında  sırat köprüsünün de  vadinin iki yakasında kurulacağı inancı varmış.


Vadinin karşı tarafında  Müslüman mezarları . yukarısında ise  Rusların yaptığı soğan kubbeli  bir kilise vardı.


Babul Esbalt denilen Müslüman mezarlığı TİKA tarafından onarılmış ve düzenlenmiş, burada şanlı bayrağımızı görmek bizi çok mutlu etti.


 Sol tarafımızda "Tekbir Dağı" gözüküyordu.


Zeytin dağından ayrılıp, ünlü hanım evliyalardan Hz.Rabiatul Adaviyye annemizin  mezarına geldik.


Mezarın bulunduğu yere Demir parmaklıklı bir kapıdan geçtik, kenarda zeytin ağaçları vardı.


Merdivenlerle inilen bölümde mütevazi bir mezar vardı, sandukanın üzeri ise Türkiye'den bir hanım kardeşimizin gönderdiği örtü ile kaplıydı.


Rehberlerimiz, Bu kabrin, makam olduğunu  asıl mezarın ise Musul'da bulunduğu söylediler.


Basralı fakir bir ailenin dördüncü çocuğu olarak dünyaya geldiğinden dolayı  bu annemizin ismi dördüncü manasına gelen Rabiya olarak konulmuş.


Tasavvuf dünyamızın önemli simgelerinden biri olan  bu Allah dostuna Fatiha'mızı okuduktan sonra Hz. İsa'nın ölümünden üç gün sonra, göğe yükseldiğine inanılan kiliseyi gezip, daha sonra ünlü sahabe, Selman-ı Farisi'nin makamına geldik.


Bir mescidin içerisinde bulunan bu  mezar ,mihrabın sağ tarafındaydı ve dört sütun üstünde duran kubbenin altındaydı.


Burada, bizi Sadi Çöğenli hocanın öğrencisi olan ve başkonsoloslukta görevli Mustafa Erdoğan ile eşi karşıladı.


8 yıldır Kudüs'te yaşayan bu kardeşimizle vedalaşıp ,otelimize doğru hareket ettik.

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.