Orhan babayla benim de bir merhabam var!

Haber vardır, 'sayfalar dolusu' yazılan. Haber vardır, 'bir cümlelik!'. Galiba dün akşam benim yakaladığım haber, işte o 'tek cümlelik' bir haber: Orhan Gencebay'la dün akşam aynı çorbacıda çorba içtik!

***

Haberciliği meslek edindiğim günden bu yana ben haberin sayfalar dolu  veya tek cümlelik olmasına hiç takılmadım! Tek cümlelik bir haber de olsa yazılmaya değer haberdir o. Kaldı ki haberde ana tema kadar, detaylar da önemlidir ve bir şeyi bilirim ki, okuyucu bu detaylara adeta 'can' atar!  Mesela, geçmiş yıllarda Erzurumspor'da Furkan diye bir oyuncu vardı. Bu oyuncunun transferi, haber anlamında son derece kısaydı. Geldiği takım, oynadığı mevki ve yaşı, boyu! Bir de transfer olduğu Erzurumspor ile ilgili düşünceleri. Ardı arkası bu kadar bir haber! Bunlara yer vermiştim ama o oyuncu ile konuştuğumda çoğuna göre 'önemsiz bir ayrıntı' olan 'anne ve babasının sağır ve dilsiz olduğu' bilgisi, adeta haberi haber yapmıştı! Günlerce bu oyuncunun özelliğinden ziyade, şehirde anne ve babasının sağır ve dilsiz olduğu konuşulup durdu. Bu da gösterdi ki okuyucu spor okuyucusu da olsa olayın 'artistik' yönüyle daha çok ilgili. Furkan ile ilgili verdiğim bu magasinsel detay, beni ondan sonra ki haberciliğimde perde arkasına, arka plana da zorlamıştı! İyi ki de zorlamış!

***

Şimdi Orhan Gencebay ile aynı çorbacıda çorba içmişliğimiz dışında vereceğim detaylar, sanıyorum hem ne dediğimi daha iyi anlatacak hem de 'tek cümlelik bir haberin nasıl kocaman bir habere dönüşeceği' konusundaki 'merfetimi' de göstermiş olacağım! Göreceksiniz ki, oldukça kısa bir haber aslında içinde ne kadar önemli detayı da barındırabiliyor. Tabi hele de işin içinde, tüm ülkenin tanıdığı meşhur biri varsa!

***

Etiler Nispetiye Caddesi'nde sürekli gittiğimiz nezih bir çorbacı var. "Alo 24" adlı bu çorbacı, adı üstünde, 24 saat açık! Çorbacı diyorsam sadece çorba yok burada. Lahmacundan, pideye, kebaptan melemene kadar her türlü yiyecek mevcut. Genelde geceleri akşamcıların uğrak yeri olan Alo 24′e dün Dr.Mehmet Yavuz ile girdiğimizde, 4 kişilik baylı bayanlı bir masa var, diğer masaları boş gördük. Çorbalarmızı yedikten sonra ben sigara için kapının önüne çıktım. Çıkmamla, tam önüme siyah bir mersedesin park etmesi bir oldu. Sigaramı yakmak için elimi çakmağa uzatmıştım k,i otomobilin sağ arka tarafından bir bayanın indiğini gördüm. Yabancı gelmiyordu ama tanıyamamıştım. Araç sürücüsü bayanın rahat inmesi için kapıyı tutarken, diğer sol arka kapıdan ineni hemen tanıdım! Bu Orhan Gencebay'dı! Son zamanlarda zaman zaman da eleştirilen 'akil adam'lardan biri olan meşhur Orhan baba! Tabi ikinci inenin kim olduğunu anlayıca ilk inen bayanın da kim olduğunu 'şıppadanak' çözdüm! O da Orhan babanın sevgili eşi Sevim Emre'den başkası değildi!

***

Çorbacıdan içeri ilk giren Sevim ablamız oldu. Ardından Orhan baba girecekti. Yüyüze geldik. 'Merhaba abi' diye kafamı salladım, o da nezaket gösterdi, 'Merhaba' dedi. Koskoca Orhan baba ile dünya gözü ile görüşmemiz topu topu 'bir merhabalaşmak' süresi kadar oldu! Olsun, en azından koskoca Orhan Gencebay'la bir merhabamız var! O da yeter bize! Neyse, bu kısa merhabalaşma sonrasında o da mekandan içeri daldı. Az önce sözünü ettiğim baylı bayanlı masaya oturdular. Daha ünlü çiftler içeri girerken masadakilerin ayağa kalkması ve onları ayakta beklemesi, belli ki bir randevu buluşmasının adıydı! Ben o izlenimi edindim. Sigaramdan bir kaç nefes çektikten sonra tekrar ben de içeri girdim ve Gencebay'ın hemen yanındaki masamıza geçtim. Nedense konuşmak, birlikte resim çektirme isteği olmadı. Daha doğrusu o ortamda nezaketsizlik olur diye böyle bir teşebbüste bulunmadım. Belki birazdan kalkarlar, ben de o zaman hem beraber fotoğraf çektirir hem de son günlerin günden maddesi olan 'akil adam'lıkla ilgili laflarız diye düşündüm. Ancak yanılmıştım. Tam yarım saat bekledik, Orhan baba ve masadakilerin kalkacağı yoktu. 'Benfica-Fener' maçının ikinci yarısını 'ille de izleyelim' diye Fener fanatiği Mehmet ağabeyi diretince de, kıramadım kalktım, Orhan baba ile fotoğraf ve sohbet planı da böylece 'güm'e gitti!

***

Peki, Orhan Gencebay ile çorbacıda karşılaşmamla ilgili anlatacaklarım bu kadarla mı sınırlı? Elbette hayır! Durun diğer anlatacağım ve sizin de hoşunuza gideceğine inandığım detaylara gireyim. (Hele Temel Atalay gibi Orhan baba haşlakları bayılıyordur şimdi bu yazdıklarıma) Bir defa, sık sık gittiğimiz için samimi de olduğumuz şef garsona, Orhan babanın ne sipariş verdiğini sordum! Garsondan, 'Mercimek çorbası ile pide' cevabını aldım. Bunun üzerine ben gazeteci saikiyle, 'Orhan baba pideyi neli istedi?' diye bir soru daha sordum. Garsonun cevabı da 'Kuşbaşılı, kaşarlı pide' oldu. Rahatsız olurlar diye masaları ile ilgilenmiyor izlenimi de vermeye özen gösterirken bu defa da ne konuştuklarına kulak kabartmaya başladım. Bir defa uzun süre bir bir Müslüm Gürses ve Muhterem Nur muhabbeti yaptılar. Konu nerden açıldı pek anlayamadım. Bu muabbet bittikten sonra da Orhan babadan bol bol 'Temel fıkrası' dinledik. Ne kadar da fıkra dağarcığı zenginmiş, orada anladım! Sesi de öyle gür ki, yan masada olmamıza rağmen anlattığı Temel fıkralarının hepsini duyduk ve hatta bazılarına biz de yan masada 'korsan' güldük! Hele bir 'gözlüklü Tavşan' fıkrası anlattı ki, az daha kahkahamı duyacak, onların masaya kulak kabarttığımız anlayacak ve buna kızacak diye de ödüm koptu!

***

Bakın bir ünlü ile aynı mekanda olan ve onunla sadece kapı öünde merhabalaşan bir gazetecinin yazacağı ne kadar da şey oluyormuş, anlayın artıkın! Demek ki neymiş, bir haberci için tek cümlelik haber de sayfalar dolusu yazılacak haber olabiliyormuş. Yeter ki sen o işi sevesin ve okuyucunu da dilinden anlayasın! Ha bu arada, size bir de bu Orhan Gencebay haberim ile ilgili bir yorumda da bulunayım da o da bende kalmasın! Şöyle. Ne yalan söyleyeyim. Orhan Gencebay arabadan inip mekandan içeri girerken karşısında beni görünce bir an paniklediğini hissettim. Son zamanlarda akil adamların gittikleri yerde hep azar işittiklerinden ve tepki gördüklerinden olsa gerek, Gencebay'ı bana yaklaşırken ne bileyim, biraz 'tedirgin', 'ürkek' gördüm. Belki akil adamlığı ile ilgili laf, maf atarım diye! Bilmiyorum. Belki de o benim hüsnü kuruntımdur. Belki de adammın aklının ucundan bile öyle bir şey geçmedi. Hazır bugün gevezeliğim de tutmuş ya. Yine de ben anlatayım dedim. Hadi hoşçakalın

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.