Ortalık Messi kaynıyor!

Bizim 'mahalle'de herkes tanır. Anadolu Ajansı'ndan emekli bir gazeteci ağabeyimizdir. Bedri abi. Bedri Turhan. Nam-ı diğer 'Bedo'!

Asla 'Bed' biri değil 'o',

Bilakis 'sempatik'.

Emekli olduktan sonra hasta oldu.

'Yatak' hastası değil..

'Batak' hastası!

***

Ona 'oyun' de, canını al! Sadece batak mı? Hayır! 'Okşin' midir, 'hoşkin' midir nedir, benim bir türlü öğrenemediğim o oyunu da oynar. Okey dersen zaten onun Messi'si! Aslında kimsenin dediği filan da yok. Kendisi öyle diyo! 'Ben okey'in Messi'siyim' diye.

***

Şimdi bu Bedri ağabeyi oyun oynamaya başlarken kendine bir anlam yükler, bir anlam yükler ki, sormayın.. Ona göre 'başlayacak olan her oyun, kendisinin kazandığı bir biten oyun'dur!

***

Tamam.

Elbette 'ceza sahasına yaklaştırılması halinde tehlike arzeden' bir oyuncudur.

Tamam.

Elbette 'mesafe tanımaksızın uzaktan sert ve isabetli şutları ile her daim müdefaa edilecek bir oyuncu'dur.

Tamam.

Çerçeveyi gördü mü vurur!

Eyvallah!

Ancak sakın kafanız karışmasın. Hoş her oyunu Bedri abinin kazandığı filan yoook! Çok görmüşümdür yenildiğini. Yenildiğini demek eksik olur. 'Hoppuladığını! Çünkü Bedri abi yenildiği zaman sadece yenilmez! Hoppular! Bunu Kadir Sabuncuoğlu'su da, Ertaç Köşklü'sü de, Sebahattin Aydın'ı da, onunla oynayan çoğu da iyi bilir!

***

O oyunu bana Bedri abi öğretti, ben bile onu -hem de kaç kere- yendim(pardon) hoppulattım! Gerisini siz düşünün artık!

***

Aslında yazı konum Bedri abi filan değil. Erzurum'da bilinen yaygın bir hastalıktır maksadım: Ortalığın hastalığı! O ortalığın hastalığı da işte, Bedri abinin yakalandığı amansız o hastalıktır! İlacı henüz üretilmemiş olan, tedavisi olmayan 'kendine anlam yükleme' hastalığı!

***

Hele de böyle seçim-meçim zamanlarında etrafımda çok görürüm kendine anlam yükleyen hastaları. Bir konuşur bir konuşur ki, bir dinleyen olarak bir anda 'Nihat Doğan' gibi 'önemli bir kişi' bile 'sandırır' seni!

***

Aslında kendine anlam yükleyen bu hastalar iflah da olmuyor esasında. Bakın bir adam tanırım Erzurum'da. Kendini ''Başbakan olması gereken adam'' görürdü. Sanıyorum hele de öyle! Milletvekili seçilmesi halinde ik kurulacak kabinede 'Bakan' olmayı hayal ederdi. Ama garibim 'Milletvekili' bile olamadı! Bırak Milletvekilliğini, aday bile etmediydiler fukarayı! İl Başkanlığını kovaladı bir ara. El'in oğlunun eli 'armut mu topluyor' hoş! Yedirmediler! Merkez İlçe Başkanlığını da düşündüğü oldu ama düşündüğüyle kaldı. Çünkü o işler teşkilatçılık ila alakalı işlerdi. Onun da 'o işler ile iş'i' olmazdı! Bir gün bizim ' o Başbakan!!!'ı Yakutiye Belediye Meclisi'nde gördüm. Koskoca Başbakan ola ola partisinden Yakutiye'ye Meclis üyesi olabilmişti! Olsundu! Nasıl olsa el kaldırıp, indirme işi değil mi? Ha o mecliste kaldırıp indirmiş, ha bu meclisteydi!

***

Şimdi siz, ''Acaba kim bu adam?'' diye merak da edersiniz. Ne kadar 'Meraklı Melahat'lar olduğunuzu bilmez miyim? Sadece şu kadarını söyleyeyim. Bizim 'o adam', ancak Tayyip Erdoğan gibi 'kılıcının iki tarafı da kesen' bir Başbakanın kabinesinde olsa olsa 'Bakan' olur. Çünkü biriyle toka yaparken, 'parmakları'yla yapar!

***

Mesela bir 'Çaycı Zeki' abi var. Dadaşkent'te ikamet edenler ismini çok duymuştur, bilir. Yaptığı çaya çok anlam yüklerdi! İnanılmaz manalar katardı da katardı. Ortalık Messi'den geçilmiyor! Bir nevi Bedri abi gibi. O da 'çayın Messi'si! Ama 'o çayın Messi'si şimdi '3.ligde' oynuyor. Şimdilerde Gez Mahallesi'nde bir kahvehanede 'ocakçılık' yapıyor!

***

Bürokraside, iş dünyasında, medyada, sporda, siyasette, kısacası toplumun her kesiminde fazla miktarda kendini önemli sayan insanlar vardır şehrimde. O kadar kendilerine anlam yüklemişlerdir ki, oysa onlar ha bire başka şeye yükleniyorlar. Bize 'darallar' yüklediklerinin 'farkında olmayan körler' onlar aslında!

***

Bir tane Milletvekilimiz var mesela.. Zaman zaman medyaya çıkar, 'süslü-püslü laflar' ile kamuoyunu meşgul eder. Sanırsın ki 'Erzurum'a deniz' gelecek. Halbuki 'deniz-meniz' geleceği yok. Bir sonraki seçimde de yerini garantiye alsın. Bu arada imkanı varsa bir de 'ufak bir Bakan' olsun! Kendisine bir anlam yükler bir anlam yükler ki.  Karşısında 'senin seçmenliğin' bile bir anlamı kalmayıverir! Telefonuna 'kontör' yükler gibi kendine 'anlam' yükler!

***

Bakın ben bile kendime öyle bir anlam yükledim, ama farkında olmadan! Sanki bu yazıyı sıkılmadan okumuyormuşsunuz gibi.. Sanki iyi bir şeyler yazmışım gibi.. Sanki 'yazı dünyasının Messi'si de benim' der gibi..

***

Oysa anlam yüklemenin, müklemenin hiç önemi yok. Kimsenin istediği falan da yok. Akışına bırakmak en güzeli. En iyisi bu konuda bildiğim hoş bir fıkra ile bu mevzuya da 'son bir anlam yükleyip', yüksek müsadelerinizle huzurunuzdan ayrılayım.

***

Erzurumlu bir kadın ile İstanbullu bir kadın uçakta yanyana düşmüşlerdir. Gel zaman, git zaman, aralarında bir muhabbet olur ve bu muhabbet koyulaşır. Konu artık özel hayata gelmiştir. İstanbullu kadın, sabah nasıl uyandığını, uyandırıldığını söyler. ''Kocam uyandığında beni yanağımdan öper, öyle uyanır kalkarım'' der. İstanbullu kadın, Erzurumlu kadına bu defa sorar:  ''Peki sen sabah nasıl uyanırsın?'' Bizimkinin cevabı cebindedir: ''Gız anam, valla biz öyle şeylerden anlamazık. Cullum gelir ele kalkaram!''

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.