Pazarda HES var...

Geçtiğimiz pazar günü, son genel seçimlerde CHP Erzurum Milletvekili adayı Sayın Ahmet Palandöken  aradı, hallerimiz hatırlarımız karşılıklı olarak sorulduktan sonra dedi ki; HES’le ilgili yazılarınızı  izliyoruz, Istanbul CHP Milletvekilimiz Sayın Aykut Erdoğdu’da burada ve Bağbaşı’na gideceğiz,  sizin de gelmenizi isteriz, gelir misiniz?

E zaten biz Erzurumajans olarak Bağbaşı’na giderek insan bağına girmeyi çok istemiştik ve Orhan Bozkurt’la gideceğimiz günü de kararlaştırmıştık; ama o gün gelmeden Bağbaşı’ndaki direncin kırıldığı haberi gelmişti.

Bu yüzden Sayın Palandöken’in sorusuna sevinçle ‘evet’ cevabını verdikten on beş dakika sonra Tortum yoluna düşmüştük bile…

İNSAN BAĞI BAĞBAŞI

Ana yoldan sola döndükten sonra yönümüzü Bağbaşı’na çevirmiş olduk. Başımızı dağlara çevridiğimizde uzaktan da olsa, aç bir dev gibi toprağa saldıran dev iş makinelerini ve bu devleri koruyan devlet güçlerini gördük.

Köye girdiğimizde ise, köy halkının alkışlarıyla karşılanan Sayın Erdoğdu, etrafına toplanan umutsuz insan yüzleriyle birlikte yıllanmış bir ağacın altına kadar yürüdü.  Hoş beş faslı geçildikten sonra CHP İstanbul Milletvekili Sayın Erdoğdu, kendine çok yakışan doğulu tavrıyla dedi ki;

“Sizler sanmayın ki CHP’den bizim milletvekilimiz yok! Erzurum’da geçen uzun yıllarımı asla unutamam ve unutmadım da; sizin vekiliniz olarak sizin yanınızda bulunmak benim için bir şereftir!.. Haklı davanızın sonuna dek yanında olacağımızı partim ve kendi adıma söyleyebilirim. Toprak ve su sizlerin en doğal hakkıdır… “ Derken, yanında oturun doksanını çoktan aşmış bir nine, vekilinin elini tutarak, “de bakalım o zaman vekil efendi, bizim bu hakkımızı kim alıyor elimizden?”

Sayın Erdoğdu’da herkesin anlayacağı bir lisanla net ve açıkça, büyük enerji şirketlerinin olduğunu ve hiç kullanmadığı enerji için, devletin İran’a beş milyar dolar ödediğini, bunun da göz önünde bulundurularak olayların değerlendirilmesini istedi. Ve dedi ki, ‘bizler HES’e karşı değiliz; ama bu HES denilen de her yerde olmaz, olmayacaklar içinde burası başta gelmekte!..”

Bağbaşı köylüsü, kadınıyla, erkeğiyle, yaşlısıyla, genciyle bütünleşmiş olarak toprağına ve suyuna sahiplenmeyi kafasına koymuş.  Kırılan umutlarını sarıp sarmalayacak söz ve eylemler beklemekteler; ama her şeye rağmen bunun mücadelesini vermeye devam edecekler gibi.

Evet, koruk tanesiyle, olgunlaşmış sarı salkımıyla Bağbaşı bir insan bağı olmuş.

LEYLA BİR ÖZGE CANDIR…

Ve Leyla geldi, konuşmların arasında dik bir ses yükseldi.

“Toprağımıza ve suyumuza sahip çıkacağız!”

Bu direnişin simgesi haline gelen ve benim için küçük bir bebek durumunda olan bu incecik ve gencecik kızın inançlı sesine döndü herkes.

Sayın Erdoğdu’yla tanıştırıldıktan sonra devam etti.

“Buradaki herkesi besleyen, büyüten, okutan suyumuza da toprağımıza da sahip çıkacağız, gücümüz yettiğince… “ Daha bir çok şey söyledi ve ne söylediyse de altını doldurdu minik bedenindeki büyük fikriyle.

Sayın Milletvekili de etkilenmiş olmalı ki şunları söylemekten kendini alamadı.

“Sizlere söz veriyorum, Leyla kızımız okusun, kendini geliştirsin, Ankara’da CHP saflarında milletvekili olarak görmek için ben elimden geleni yapacağım!..”

Herkes AKP’ye silme oy verdiklerine  ama şimdi sildikleri vekillerine çok kızgın... Bu tür konuşmalar sürüp giderken Leyla’yı bir işaretimle kalabalağın arasından çıkardım ve baş başa konuştum.

“De bakalım Leyla, geleceğin hakkında ne düşünüyorsun?”

“Biz bu suya sahip çıkacağız, buradaki her canlının buna ihtiyacı var!”

“Bunu anladım,” dedim,  “bunu anladım da sen kendi geleceğin için ne düşünüyorsun, bak Sayın Milletvekili seni gelecekte siyasette düşünüyor, bu konuda ne diyeceksin?”

Küçük kızın gözleri buğulandı, “çok zoruma gitti,” dedi, “çok zaruma gitti ağabey!”

“Nedir zoruna giden Leyla?”

“Güya ben askere taş atmışım!”

“Hele sen benim sorduğuma cevap ver, kendin için ne düşünüyorsun?”

“Önce lise diplomasını almam gerek, sonra ünüversite; ama bunların olması için buraların yaşaması lazım, bunun için de su lazım, taprak lazım…” Ve çok etkilendiği konuya döndü yine, “ben askerime taş atmadım, bana iftira attılar; ben hiç askerime taş atar mıyım, hem ben taş atmak istesem bu toprağın taşı asker için kalkar mı yerden!..”

Bu küçük kız birden gözümde Leyla Hatun oldu, tıpkı neneleri gibi!

“BAĞBAŞI BELEDİYESİ BAĞIMSIZ!”

Bağbaşı halkı toprağı ve ağacı kadar cömert. Cağ kebabımızı yedik, demli çayımızı içtik… Halk AKP’ye kırgın ve kızgın olduğu kadar kendi Belediye Başkanı’na da kızgın. Sohbet arasında biri sordu, “Belediye Başkanı nerede?”

Bu sorula ben içimden cevap verdim, “nerede olacak, iki arada bir derede olmalı.”

Ve Bağbaşı Belediye Başkanı Sayın Karabey Eroğlu geldi.  Selamlı sabahlı sözlerden sonra şunu ısrarla söyledi.

“Ben AKP’den istifa ettim, şu an bağımsızım. Kaç kez vekilimiz Adnan Bey’i aradım cevap vermedi,” diyerek sitemini de ihmal etmedi.

Başkanı’ın istifa söyleminin bir yanlıtmaca olduğunu söyleyen bazı insanlara karşın, ben Başkan’ın söylediğine inanmak zorunda olduğum için, Bağbaşı Belediyesi’nin artık bağımsız olduğunu ve böyle bilinmesi gerektiğini söylemeliyim.

VE SAYIN AHMET KÜÇÜKLER

Halkı iş makinelerine yaklaştırmamak için köprü başını tutan askerlerimize el sallayarak ayrıldık Bağbaşı’dan.

Sayın Erdoğdu, Üniversite kampüsünde öğrencilerle konuşmayı kafasına koymuş; o iş de tamamlandıktan sonra,  Ankara’ya yolculamak için Havaalanına gittik.

VİP Salonu’nda bekleşirken Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Ahmet Küçükler’in arbası yanaştı. Anlaşılan Sayın Başkan’da Ankara yolcularından.

Seçilmiş ve etkin biriyle konuşmak ve birkaç soru sormak için her yer uygun olmasa da, Havaalanı kadar uygun bir yer yoktur, diyerek Sayın Başkan’ın yanına yanaştım.

“Sayın Başkan’ım birkaç soru sorabilir miyim?”

Her zamanki gibi bütün nezaketiyle , “elbette buyurun,”dedi.

Niyetim, ayaküstü belaltından vurmak değil, aksine tam yürek yerinden yoklamak.

“Biz Bağbaşı’ndan geliyoruz, oranın halkı çok zor durumda, bu HES konusunda ne düşünüyorsunuz ve Bağbaşı Belediye Başkanı  Adalet ve Kalkınma Partisi’den istifa etmiş, böyle bir bilgi size ulaştı mı?”

Gerçekten nazik bir Başkan’ımız var.

“Bu konu yargıda, beklemek gerek,” dedi.

Üsteledim.

“Ama,” dedim, “Bağbaşı Erzurum ili sınırları içinde, siz de önemli biri olarak bu önemli konuda değerli düşüncenizi öğrenmek isterim.”

Sayın Başkan da üsteledi.

“Yargıda dedim ya!”

Elbette biliyorum, kargodan hediye bekler gibi yargıdan karar bekleyecek değiliz ya! Sadece düşünce almak istiyorum, diye düşünerek yine sordum.

“Sayın Başkan’ım hiç değilse o yörenin insanına manevi bir destek gönderemez misiniz, gerçekten ihtiyaçları var! Ve bu insanlar sizin de temsil ettiğiniz partiye silme oy vermişler?”

Sayın Başkan, “sizinle konuşulmaz,” diyerek yanımdan ayrıldı.

Haklıydı, her konuda konuşulur da konu HES olunca benimle konuşulmaz!

CHP Milletvekili Sayın Erdoğdu, aklını Bağbaşı’nda bırakıp, oradaki halka verdiği sözleri yanına alarak bindi uçağa.

Biz de el salladık, muhalefet partisine bel bağlayan Bağbaşı halkını düşünerek! 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.
  • Süleyman GÜMÜŞ 01 Ocak 1970 02:00

    Ömer NAZMİ Bey Bağbaşılılar olarak yaptığınız bu güzel desteklerinizi unutmayacağız. Siz de artık fahri Bağbaşılısınız.