Polis Mücahit’in kızı…

Beş yıl önceydi; bir öğlen saatlerinde, Trabzon’da  Meydan fena halde karıştı. Sayıları çok değildi ama öyle yüksek sesle bağırıyor ve öyle keskin bir rüzgar estiriyorlardı ki, sanırsınız yer yerinden oynuyor.

Hele içlerinde bir kadın vardı ki, en çok onun sesi çıkıyordu, en fazla o kendisini öne atıyordu.

Polis kameraları, saniye saniye o genç kadını kaydediyordu.

Besbelli ki eğitimli bir militandı.

Çok geçmeden Meydan büsbütün karıştı.

Trabzonlu “artık yeter” dedi.

Halk göstericilerin üzerine yürüdü ve devlet aleyhine slogan atan protestocuları linç etmek istedi. Şayet polis vaktinden önce gerekli önlemleri almamış olsaydı, o gün Trabzon’da kan gövdeyi götürürdü.

Duyarlı gençler, bölücü sloganlar atan TAYAD’lıları bir yudum suda boğmak istiyordu; en çok da göstericilere “lider”lik eden o genç kadını…

Polis olayları güçlükle önledi ve o bir avuç TAYAD’lıyı, özellikle de o genç kadın militanı, öfkeli halkın elinden zor bela alabildi.

O gün Trabzon’da, işini iyi yapan polisler olmasaydı, kesinlikle kan akacaktı ve muhtemelen göstericilerin elebaşısı olan o genç kadın lime lime edilecekti.

Sonra ne mi oldu?

Söyleyelim:

Aylar sonra o gösteriyle ilgili olarak Erzurum’da dava açıldı ve aralarında ölümden son anda dönen o kadın militan olmak üzere, tüm göstericiler yargılandı.

Dosya kapanmadı, ama dava unutuldu gitti.

Çünkü TAYAD’lılar o kadar çok gösteri yapıyordu, o kadar fazla bağırıp çağırıyordu ki, bir süre sonra medyanın da ilgisini çekmez oldu.

Fakat sonra işin rengi değişti: Trabzon’da polis kameralarının kaydettiği, Erzurum’da açılan davanın da bir numaralı sanığı olan o genç militan kadın Yunanistan’dan ses vermişti!

Adı, Nurgül Acar…

DHKP-C örgütünün elemanı olarak, Yunanistan’da güya gizli kamplarda eğitim alıyordu.

Örgüt, O’ndan çok şey bekliyor olmalıydı ki, o kadar militanın içinde “bombacı” olarak bir tek Nurgül’ü yetiştiriyordu!

Yani beş yıl önce Trabzon’da, polis elini ağırdan almış olsaydı, param parça edilecek olan o genç kadın, artık son derece tehlikeli bir ölüm makinesine dönüşüyordu.

Polisin, son anda öldürülmekten kurtardığı kadın, ne yazık ki polisleri öldürmeye programlanmıştı!

Her yerde aranıyordu. İsminin karşısına: Çok tehlikeli ve canlı bomba ibaresi bile düşülmüştü.

Ama bir türlü izine rastlanamıyordu. Ta ki, önceki gün İstanbul’da Gaziosmanpaşa’daki o lanet olaya kadar…

Canlı bomba Nurgül Acar, nasıl başarmışsa başarmış, çantasında bomba ve silah olduğu halde İstanbul’un göbeğine kadar gidebilmiş!

Erzurumlu polis memuru Mücahit Daştan için o gün rutin günlerden biriydi. Her sabah yaptığı gibi eşini ve iki yaşındaki kızı Elifsu’yu öptükten sonra evinden çıktı ve “bismillah” diyerek işine başladı.

Mücahit, aslında polis olmak istemiyordu. Çünkü üniversitede uzay bilimi okumuştu. Astronot veya uzay bilimci olmak istedi ama nafile bir çaba olduğunu görünce, mecburiyetten polislik mesleğini tercih etti. Bu yüzdendir ki, mesai arkadaşları O’na, “Astronot polis” diye takılırdı.

Mücahit, başına geleceklerden habersiz adliyedeki işini bitirmiş, görev yaptığı polis merkezine dönüyordu.

Savunmasızdı…

Genç bir kadın arkasından usulca yaklaştı ve çantasından çıkardığı silahını Mücahit’in üzerine doğrultup tetiğe bastı.

Kahpece bir plandı.

Mücahit, silahına bile davranamadan, sırtından ve başından tam beş kurşun yedi.

Hayali en uzaklara ve evrenin derinliklerine uçmak olan Tortumlu Mücahit, bir kaç adım atamadan oracıkta yere kapaklandı.

O’nu alçakça bir pusuyla arkadan vuran kahpe, beş yıl önce Mücahit’in meslektaşları tarafından linç edilmekten kurtarılan bir militandı.

Mücahit altı yıllık bir memurdu.

Tercihi polis memuru olmak değildi.

Şartlar, Mücahit’i istemeden de olsa polis yapmıştı.

Kaderin garip cilvesine bakar mısınız?…

Polislerin linç edilmek üzereyken kurtardığı bir kadın, yıllar sonra, o olaydan tamamen uzak bir yerde, genç bir polisi arkadan vurarak şehit ediyor.

Hoş kimsenin umurunda değil ama yine de soruyoruz:

Mücahit’in günahı neydi?

Madem uzay bilimi ile ilgili iş vereceğiniz kurumlarınız yok niçin üniversitelerinizde uzay bilimi fakülteleri açıyorsunuz ki?..

Afrika ülkelerinin birinde denizcilik bakanlığı varmış. Bu durum bizim Hariciye’deki monşerlerden birinin dikkatini çekmiş. Afrikalı meslektaşına takılmış:

“Deniziniz yok ama denizcilik bakanlığınız var” demiş.

Kara Kıta’nın hazır cevap diplomatı tak diye kondurmuş:

“İyi de sizde de adalet yok ama adalet bakanlığınız var”

Polis Mücahit Daştan, uzaya dair eğitim aldı, hasbelkader polis oldu.

En önemlisi de, Mücahit; kimseye pusu atmamıştı ki, pusuya düştüğünde ne yapacağını bilsin…

Hoş biliyoruz ki bir anlamı yok, ama yine de soralım:

Beş on yıl sonra Elifsu, yani polis Mücahit’in kızı büyüdüğünde devlete dese ki; “Sen ne hakla uzay bilimine dair eğitim gören benim babamı polis ettin ki, O da kahpe bir pusuya kurban gitti?”

Sizin bir cevabınız var mı?

Sanmıyorum…
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.