Sözün bittiği yer

Aslında Erzurum’un nasıl betonlaştığını, her köşeye devasa alışveriş merkezleri yaparak ve de yaptırarak gelişmenin ve kalkınmanın olmayacağını dilim döndüğünce anlatmaya çalışacaktım.

Tarım ve sanayi üretiminin olmadığı bir yerde, salt geçici inşaat sektörüyle gelişmenin sağlanamayacağını, bu havalanmanın geçici olacağını ve düşüşün çok sert gerçekleşeceğini sözüm yettiğince mırıldanacaktım.

Başbakan’ın doğal gaz zammı için, “biz bundan kâr etmiyoruz,” cümlesine ne kadar hayret ettiğimi belirtirken, devletle şirketin arasındaki farkları sıralayacaktım.

El insaf, diyecektim; el insaf, hiç değilse kışları ağır bir yük gibi omuzlarında taşıyan bu coğrafyayı bağışlayın, yapmayın şu son zamları, diye yalvaracaktım belki de!

Belki de satırların arasına AKP kongresindeki mümtaz misafirleri sıkıştıracaktım. Bunlardan Barzani Hazretlerinin davet edilmesinin ne kadar doğru olduğunu, dün Türkiye için etmediği hakareti bırakmayan birine, salonu dolduran partililerin “Türkiye seninle gurur duyuyor,” çığlıklarının az geldiğini , “sen bizim başımızın tacısın, beraber yürüyoruz bu yolları,” diye şarkılar söylenmesi gerektiğini de ısrarla yazacaktım.

Her nerede olursa olsun, her şeyi kitabına uydurarak kendilerinin ve yandaşlarının ceplerine milyonları sokan yerel yönetimlere, “çalıyor ama çalışıyor,” diyen aşağılık zihniyete bunun  hangi dinin, hangi kitabının, hangi sayfasında yazdığını soracaktım!

“Esat’ın canı cehenneme,” diyen CHP’ye halen Baas yanlısı demenin ve halkın zihnine, bu CHP Türkiye’nin çıkarlarını değil, Esat’ın çıkarlarını savunuyor, düşüncesini iliştirmenin niyetini sorgulayacaktım!

Birileriyle beraber yürüdükleri bu yolda MHP’yi de yanında düşünerek ve tek engelin CHP olduğunu bilerek Mustafa Kemal’in kurduğu ve CUMHURİYET’in kurucusu bu partiyi her fırsatta karalamanın ve basit göstermenin amacının ne olduğunu fısıldamaya çalışacaktım.

Ortadoğu’daki etnik yapıda mezhep  çatışmaları ve ayrışmaların Türkiye’de başarılamayışının nedenini medeni bir Cumhuriyet’e borçlu olduğumuzu belirtmek isteyecektim!

Ama artık bunları söylemenin ve her pragrafı ayrı ayrı açmanın gereği kalmadı!

Çünkü;

Istanbul Esenler’deki yıkımlarda konuşan Sayın Başbakanımızdan “…Birileri ‘yurtta sulh, cihanda sulh’ diyor,” cümlesini duyunca, yani Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın Türkiye Cumhuriyeti Kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK’ten “biri” diye bahsetmesi öyle sanıyorum ki yalnız benim değil, çoğu kişinin de yıkılmasına neden olmuştur.

Bu tür ve buna benzer sözleri bazı gazeteci tayfasından duymaya alışmıştık!..

Her şeye rağmen güvencelerimizden en güçlüsü, Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanlık Makamı idi!.. Olsun, yine de umudumuzu kaybetmeyelim!

Kaybetmeyelim de; bundan sonra televizyon ekranlarında ve gazete köşelerinde ayıp edenler çoğalacak gibi!

Mesala, televizyonlardaki açık oturumun birinde, kendini Türkiye uleması sanan ukela gazetecinin biri çıkıp şunu söyleyebilir artık!

“Biri demiş ki, ‘bağımsızlık benim karakterimdir’ bir de mandacılığa karşı olduğunu söylemiş…” Diyerek ve aklınca alay ederek eleştiri getirecektir.

E görürsünüz, bunlar da duyulur ve alışılır!

Elbet alışmayanlar da olacaktır!

Ve ihtimaldir ki gülümseyerek şöyle söylenecektir.

Mustafa Kemal’in karakteri elbet bağımsızlıktan yana ve mandacılığa karşı!.. Bağımlı olmak da senin karektersizliğin, mandacılığı savunman ise öküzlüğündendir!

Sözün bittiği yerdeyiz galiba!

Şevket Süreyya Aydemir’in “Tek Adam” kitabını yeniden okumaya başlamalı.

Bakalım, “tek adam” olmak o kadar kolay mı!
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.
  • dost 01 Ocak 1970 02:00

    anlayana az,anlamayana davul-zurna SAZ .....kutluyorum...dilerim akp zihniyetli zavallılar okurlar..