Terzioğlu ve son operasyon...

Geçen hafta Erzurum Barosu’nda seçim yapıldı ve yönetim değişti. Baro eski başkanlarından Faruk Terzioğlu, uzun bir aradan sonra, görevi Mehmet Güzel’den devralarak yeniden başkanlık koltuğuna oturdu.İlk bakışta sıradan bir olay gibi görünen bu seçim, aslında arka planında çok ciddi mesajlar içermektedir.

Şöyle ki:Malumunuz son yıllarda giderek güçlenen bir algıya göre, Türkiye’de olup biten her şeyin zamirinde cemaat var! Diyelim ki, her hangi bir sivil kitle örgütünde bir seçim olacak, anında tezvirat başlıyor: Cemaat kimi isterse o seçilir! Bu anlayış öyle bir boyuta ulaştı ki, neredeyse apartman yöneticisi seçiminde bile birileri, “acaba cemaatin tercihi ne yönde?” diye sormaya başladı.

Oysa muhtemeldir ki, olup bitenlerin büyük bir kısmından cemaatin haberi dahi olmuyordur. Fakat değil mi ki, cemaat en büyük güç ve yegane tayin edici olarak gösteriliyor, o halde her taşın altından mutlaka cemaat çıkmalıdır. Cemaatin içindeki dostlarımdan biliyorum; cemaatin bu sonucu doğuracak blok bir tavrı ve siyasi bir tercihi sözkonusu değil. Tabii ki, müdahil oldukları durumlar var, tabii ki duruşlarını gizlemeden sergiledikleri seçimler var. Ama bu, her seçim cemaatten sorulur anlamına gelmiyor.

Tıpkı Erzurum Baro seçiminde olduğu gibi…

Mehmet Güzel’in siyasi tercihi nedir bilmiyorum. Lakin tanıdığım kadarıyla Mehmet Bey, mütedeyyin bir avukat ve mazbut bir Erzurumlu…

Aktif ve cevval bir başkanlık yapamadı. Ama Erzurum Barosu’nun adını da kötü şeylere bulaştırmadı.

Yaklaşık 300 üyesi ve 88 yıllık bir mazisi bulunan Erzurum Barosu, ülke genelinde sözüne itibar edilen ve kararlarına saygı duyulan bir barodur. Her ne kadar geçen süreçte Erzurum Barosu, savcılardan fırça yiyen baro haline dönüşmüştüyse bile yine de ağırlığı olan barolar arasındaydı.

Kamuoyunun Mehmet Güzel’e dair algısı şuydu: Cemaatin adamı!

Öyledir veya değildir bilmiyorum. Ne cemaatin adamı olması beni rahatsız eder, ne de olmaması…

Lakin bu algı baro seçiminde su yüzüne vurunca, işin şekli anında değişti:

Mehmet Güzel gitti, Faruk Terzioğlu geldi.

Gelin şimdi Faruk Terzioğlu kimdir diye küçük bir analiz yapalım ve niçin son anda girmesine rağmen seçimi kazandığını anlamaya çalışalım.

Bendeniz Faruk Terzioğlu’nu yaklaşık 30 yıldan beri tanırım. Hani şu meşhur 28 Şubat Süreci var ya… Evet, işte o süreçte biz Faruk Terzioğlu’nu geçitte yoklamışızdır. Bugün birileri militarizmi asıp kesiyor, hatta haki rengin her tonuna sövüyor ya… Evet, işte o günlerde Faruk Terzioğlu başörtülü avukatların hakkını savunmak için, duruşma salonunda cübbesini çıkarıp protesto etmiş bir adamdır. Evet, o günlerde bugünki kimi sahte kahramanlar deve kuşu misali kafalarını kuma gömerken, Faruk Terzioğlu üniversitelerdeki başörtülü öğrencilerin davalarını ücretsiz üstlenen bir avukattı…

Köprülerin altından çok sular aktı gitti. Hakiki kahramanların yerini naylondan adamlar alınca, hakiki kahramanlıklar da unutuldu.

Faruk Terzioğlu, ANAP’ta siyaset yaptı. Başkan oldu, vekil adayı oldu. Siyasetten yana şansı gülmedi ama duruşuyla hep adam gibi adam olmayı başardı.

Faruk Terzioğlu, bir yanıyla aslında Naim Hoca’dır.

Çünkü tıpkı Naim Hoca gibi yüksek bir mizah zekasına sahiptir ve lafı gediğine koymada emsalsiz bir ustadır.

Faruk Terzioğlu, Atatürk hayranıdır, ama körü körüne bir Kemalist değildir. Faruk Terzioğlu, bir yanıyla Tortumlu bir yanıyla da İspirli olması hasebiyle dindardır ama kesinlikle yobaz ve herkesi cehenneme gönderme sevdalısı değildir. Faruk Terzioğlu ortalama her Erzurumlu gibi ölümüne vatanperverdir ama asla kafatasçı bir milliyetçi değildir.

Hasılı, Faruk Terzioğlu bu şehrin maşeri vicdanıdır.

Uzun bir aradan sonra yeniden baro başkanı oldu. Burada şunu sormak lazım:

Erzurum’un mu Faruk Terzioğlu’na ihtiyacı vardı, Faruk Terzioğlu’nun mu baro başkanlığına?

Başkası ne düşünür bilemem. Ama bana göre bu sorunun cevabı şudur:

Erzurum’un Faruk Terzioğlu’nun baro başkanı olmasına ihtiyacı vardı.

Çünkü:

Faruk Terzioğlu, kimsenin ve bir zümrenin adamı değildir.

Misal; Faruk Terzioğlu mini etekli bir avukat hanımın da hakkını sonuna kadar savunur, başörtülü bir hanım avukatın da…

Faruk Terzioğlu, bir dönem baro başkanlığı yaptığında Erzurum Barosu ciddi biçimde saygınlık kazanmış ve aktif görev yapmış bir sivil toplum örgütüydü.

Şimdi de aynı durumun vücut bulacak olmasından bir kuşkumuz yok.

Fakat bazı çevreler bu seçimi öyle bir takdim etmeye çalışıyorlar ki, sanki Erzurum barosunda dindarlar kaybetmiş, laikler kazanmış gibi…

Hayır…

Bu seçim, öyle bir seçim değildi.

Evet; birileri cemaati ön plana çekmeye çalıştı, evet; birileri Faruk Terzioğlu’nu dinsiz biriymiş gibi sunmaya gayret etti.

Ama hepsi yanlış ve yalandı.

Nasıl ki Faruk Terzioğlu cemaatçi ve tarikatçı değilse, aynı Faruk Terzioğlu bir başka cenahın avukatı ve sözcüsü de değil. Yani Faruk Terzioğlu bir ideolojinin militanı hiç değildir.

Faruk Terzioğlu, ANAP’lıydı ve ANAP’ın en güçlü olduğu dönemde hem avukat, hem parti yöneticisiydi, hem de baro yönetimindeydi.

Ama aynı Terzioğlu öyle sağlam bir adamdı ki, kimse O’nun en güçlü olduğu dönemde, O’na dair müşteki olmadı. Çünkü adildi, namusluydu, hukuk adamıydı…

İşte o Faruk Terzioğlu bugün Erzurum Baro Başkanı…

Mesele, Mehmet Güzel kaybetti, Faruk Terzioğlu kazandı meselesi değil.

Mesele; Erzurum barosunun uzun aradan sonra fikri ve vicdanı hür bir baro başkanına kavuşmuş olmasıdır.

Not:

Bugün sözde gazetecilere yönelik yapılan operasyonu yazacaktım. Fakat Erzurum Barosu bunun önüne geçti. Zira sözde gazeteciler gecikmiş bir operasyona muhatap olmakla aslında hakettikleri bir muameleyi görmüş oldular.

Böyle bi şey nasıl olur. Adamlar gazeteci kimliği altında bu şehirde türlü rezilliğe imza atmışlar ve bu mesleği ayaklar altına almışlar. Bu adamlar elbette ki gazeteci değildiler ve elbetti ki basın adına faaliyet göstermiyorlardı.

Bu, bize göre birkaç yıl gecikmiş bir operasyondu.

Temizlik iyidir.

Dostlar soruyor:

16 gazeteci gözaltında, kimler bu gazeteciler?

Cevap veriyoruz:

Hayır!

Hiçbir gazeteci gözaltında değil. Onlar bu şehirde gazeteci adı altında bu şehrin yöneticilerinden iltifat gören ama aslında gazeteci olmayan şantajcı, tehditçi, üçkağıtçı adamlardır.

Şayet dün bu şehirde fikrinden ötürü gazeteciler gözaltına alınmış olsaydı,  Allah adına yeminle söylüyorum ki, kendimi adliye önünde yakardım.

Ama gözaltına alınan o adamların hiç biri ömürlerinde ne haber, ne yazı ne de röportaj yapmış adamlar değil.

O sebeple adliye önüne bile gitmeye gerek görmedim.

Baktım ki içlerinde tek bir gazeteci bile yok.

Yani bizim için bu mesele, vaka-i adiyedendir.

Ama şu soruyu sormadan geçersem ben de mesleğe ihanet etmiş olurum:

İyi de… Bu alçaklara yıllar yılı prim veren ve onları sofralarının baş köşelerinden ayırmayan ve o sahtekarlara iltifatlar yağdıran adamların hiç mi suçu yok?

Bugün eğrinin doğrudan ayrıldığı gündür, eyvallah…

Fakat dün o eğrileri baş üstünde taşıyanlar da hesap vermeli.

Hakiki gazeteciler adliye koridorlarında sürünürken, bu şehrin kimi yöneticileri o eğrilerle bir düz bulmaya çalışıyordu.

Halep oradaysa arşın burada…

D
aha neler göreceğiz, neler… 
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.
  • büşraaa 01 Ocak 1970 02:00

    30 yıldır tanıdığınız bir insan olduğunu siz söylemişsiniz tamamen taraf tutularak yazılmış bir yazı. Başkanlığı kazanalı baya uzun bir dönem geçtii ne değişti Erzurum Barosunda ...