Siyaset Haber Girişi : 24 Temmuz 2013 15:43

Öztürk'ün Suriye endişesi

Öztürk'ün Suriye endişesi
MHP Genel Başkan Yardımcısı ve Erzurum Milletvekili Oktay Öztürk, Suriye krizi, terörle mücadele ve Türkiye'nin güvenliği hususlarında parti il binasında düzenlediği basın toplantısıyla açıklamalarda bulundu.
Erzurumajans-MHP Genel Başkan Yardımcısı ve Erzurum Milletvekili Oktay Öztürk, Suriye krizi, terörle mücadele ve Türkiye'nin güvenliği hususlarında parti il binasında düzenlediği basın toplantısıyla açıklamalarda bulundu.

Suriye'nin kuzeyinde meydana gelen gelişmelerin kamuoyunda endişe ve merakla takip edildiğini ifade eden Öztürk, "Esad'ın faaliyetlerine göz yumduğu PKK-PYD ikilisi, sınırlarımızın hemen ötesinde Türkiye'nin güvenliğini ve çıkarlarını yakından ilgilendiren girişimlerde bulunmaktadır. AKP hükümetinin verdiği siyasi güvence ve Türk ordusunun kışlasına çekilmesi operasyonundan sonra manevra kabiliyeti artan PKK, silahlı güçlerinin önemli bir kısmını Suriye'nin kuzeyine kaydırmıştır. Bölücü örgütün gayesi, burada özerk bir Kürt devleti ilan edilmesidir. Böylece Türkiye, Suriye, Irak ve İran'dan toprak parçası koparılarak kurulması planlanan sözde birleşik Kürdistan'ın ikinci aşaması tamamlanmış olacaktır. Suriye'nin kuzeyindeki oldubitti, doğrudan Türkiye'nin güvenliğine ve bütünlüğüne yönelmiş bir tehdittir. Bu tehdide Suriye Lideri Esad tarafından göz yumulmaktadır. Kendince Suriye yönetimine ayar ve rejimine nizam verdiğini sanan Başbakan Erdoğan ise, bu ülkedeki kanlı iç savaşı kızıştırmaktan öteye gitmeyen bir siyasi tutum içindedir. Hâlbuki Türkiye tek başına Suriye üzerinde etkili olabilecek, bu ülkede rejimi ve yönetimi değiştirecek güçten yoksundur. 2003'ten sonra Irak'ta meydana gelen olaylar, İsrail'in Mavi Marmara Baskını, Türkiye'de hükümetin orduyu hedef alan politikaları ve PKK terörü karşısındaki teslimiyetçilik, Türkiye'nin bölgedeki çıkarlarının önemli bir parçası olan Irak ve Suriye Türkmenlerinin haklarının göz ardı edilmesi gibi hususlar, Türkiye'nin bölgesindeki caydırıcılığına darbe vurmuştur. Mülteciler krizi yanında son olarak Reyhanlı'da meydana gelen ve 53 vatandaşımızın ölümüne yol açan patlamalar, Türkiye'nin güneyinde huzur ve asayişe darbe vurmuştur." diye konuştu.

Yaşanan gelişmelerin Türkiye'nin bölgesindeki caydırıcılığına ve müessiriyetine de zarar verdiğini belirten MHP Genel Başkan Yardımcısı ve Erzurum Milletvekili Oktay Öztürk, "Son olarak PKK-PYD ile Özgür Suriye Ordusu arasında vuku bulan çatışmalar yüzünden Türkiye tarafında meydana gelen ölüm ve yaralanmalar da bu tablonun üzerine tüy dikmiştir. Hükümet, Suriye sınırının uzunluğundan şikâyet ederek Türkiye'nin içine yuvarlandığı güvenlik açmazına mazeret aramakta, sınır güvenliğini sağlamanın kolay olmadığını savunmaktadır. Oysa Suriye sınırı 1921 Ankara İtirafnamesinin kabul edilişinden bu yana hiç değişmemiştir. Türkiye, aynı sınırları korumak için AKP iktidarından evvel daha ciddi ve caydırıcı politikalar üretmiştir. AKP iktidarı Türkiye'yi hem bölgesel, hem de küresel aktör olarak göstermeye çalışırken, asıl aktörler kendi aralarında sorunu masaya yatırmışlardır. Suriye konusundaki pazarlık ve anlaşmalar, ABD ve Rusya arasında sürdürülmekte, Türkiye devre dışı bırakılmaktadır. Üstelik Reyhanlı'da meydana gelen olayla ilgili Rusya ABD ve Türkiye'yi üstü kapalı bir şekilde suçlamış, ilçedeki korkunç patlamaları, Suriye konusunda düzenlenecek uluslararası konferansı engelleme girişimi olarak nitelendirmiştir. Güvenliğimizin bulanıklaştırılması ve sınırlarımızın istikrarsızlaştırılması, uluslararası aktörlerin stratejilerinin bir parçasıdır. "Sınırın bulanıklaştırılması" ifadesi Uluslararası Kriz Grubu'nun son raporunun başlığında yer almıştır. Ankara'nın Suriye politikası güvenlik üretmek yerine, terör ithal etmekte, istikrarsızlık üretmektedir. Bunun mukadder sonuçlarına da sınıra yakın bölgelerde yaşayan halk çekmektedir. AKP hükümeti ülke sınırlarının ve halkının güvenliğini ön planda tutan bir Suriye politikasına dönmek zorundadır. Terörist eylemleri kevgire dönmüş sınırlarımızdan içeri sokan mevcut dış politika anlayışını değiştirmek, kendi vatandaşlarının güvenliğini gözeten, bölgede barış ve istikrara katkıda bulunacak bir millî güvenlik politikası takip etmek zorundadır. NATO'dan kopmaması için "Batı kolektif güvenlik sistemi" içinde gösterilmeye çalışılan Türkiye'nin bugün organizasyondaki etkisi artık oldukça zayıflamıştır. Küreselleşme adı altında ortaya çıkan yenidünya düzeni karşısında, Türkiye'nin millî güvenlik öncelikleri değişmiştir. Kabul edilmek istenmese de Türkiye aynı şemsiye altında olduğunu sandığı küresel güçlerin tehdidi altındadır. NATO üyesi bir ülke olmasına rağmen Türkiye uzun yıllardan beri bazı NATO üyesi ülkelerce desteklenen terörist saldırıların hedefinde tutulmaktadır. Çünkü bu ülkelerle Türkiye'nin bölgesel ve küresel çıkarları çatışmaktadır. Sınırlarındaki en küçük istikrarsızlık, Türkiye'yi doğrudan tehdide maruz bırakmakta, NATO şemsiyesi altında Türkiye'nin lehine sağlam bir güvence imkânı bulunmamaktadır. NATO füzesi Patriotların Türk topraklarına yerleştirilmesi ise sembolik ve uyutmaya yönelik bir adımdır. Türkiye'nin gözleri boyanmakta, bağlanmaktadır. Soğuk savaş döneminin bitmesinden sonra NATO üyeliğinden kaynaklanan güvenlik ve savunma yaklaşımının hiçbir reel değeri kalmamıştır." şeklinde konuştu.
Türkiye'nin sanıldığı gibi NATO'da söz sahibi de olmadığını ileri süren Öztürk, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Bunun böyle olmadığı, NATO güçlerinin küresel birer eşkıya gibi Libya'nın tepesine binmesi sırasında yaşanmış, Türkiye'nin hiçbir itirazı ciddiye alınmamıştır. Bu hâliyle Türkiye'nin özellikle Suriye ve Irak gibi terör ihraç eden ülkelerle olan sınırlarını koruması, halkın güvenliğini temin edecek bir savunma şemsiyesi oluşturması mümkün görünmemektedir. O bakımdan artık Türkiye'nin soğuk savaş döneminden kalma savunma ve güvenlik anlayışını terk etme zamanı gelmiştir. Türkiye, kendine mevcut bölgesel konjonktüre ve küresel gelişmelere uygun yeni bir millî savunma ve güvenlik konsepti tayin etmek zorundadır. Topraklarımızın ve insanımızın emniyetini sağlamak için Türkiye kendine yeni bir yol, yeni bir strateji çizmelidir. Bu çerçevede NATO ile ilişkilerden AB üyeliğine, ordu birliklerinin konuşlanmasından, sınır karakollarının yeniden tanzimine, terörle mücadele anlayışından ve tehdit algısından diplomatik geleneklere kadar birçok konunun acilen yeni bir konsept doğrultusunda ele alınması elzemdir."
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.